Toğga Çorbası Hakkında
Gazi Üniversitesi Türk Halkbilimi Araştırma ve Uygulama Merkezi
Toğga Çorbası hem soğuk hem de sıcak olarak tüketilmektedir. Toğganın bir özelliği de şimşirden ve ardıçtan özel olarak yapılmış çomça denilen kaşıklarla içilmesidir. Orta Asyadan Anadoluya gelen bir yemektir. Ayrıca günümüzde pek çok Türk devletinde de yapılmaktadır. Toğga, Anadoluda çok sevilen bir yemek olduğundan özellikle İç Anadoluda pek çok merkezde geleneksel bir lezzet haline gelmiştir.
Toğga çorbası, Türkistandan Anadoluya gelmiş, Anadoluda da pek çok yerde yöre mutfağının özel çorbalarından biri olmuştur. Bu çorba, bazı yörelerde isim değişikliğine uğramıştır. Çorbanın ana vatanı olarak kabul edilen Özbekistanda toyga olarak telaffuz edilmektedir. Anadoluda da oldukça geniş bir yayılım göstermiş olan bu çorbaya Osmaniye, Kırklareli, Kayseri, İskenderun yörelerinde toğga denilirken; Amasya, Ankara, Konya, Eskişehir, Şebinkarahisar, Gerede, Merzifon, Zile, Afyon, Çorum yörelerinde toyga denilmektedir.
Çorba Osmaniyede özel günlerde mutlaka yapılmaktadır. Düğün ve cenazelerde mutlaka yemek verilen Osmaniyede yemeğin başlangıcı toğga çorbası ile yapılmaktadır. Hem çok kolay yapılabilen bir çorba olması hem de halk tarafından sevilerek içilmesi özel günlerin vazgeçilmezi olmasını sağlamıştır.
Daha çok evlerde misafirlere ikram edilir.
Ayrıca düğün, ölüm, doğum gibi geçiş dönemlerinde severek yapılan bir çorbadır.
Toğga, halk arasında o kadar kabul görmüş ve o kadar sevilmiştir ki halk deyişlerinde, şiirlerde anılır hale gelmiştir. Örneğin; küçük çocuklar lüzumsuz bir laf ettiği zaman çocuğu: Ağzın hiç toğga görmedi mi?diye uyararak sustururlarmış.
Reşat Gürel, Osmaniyede toğga çorbasının öneminin Toğgalı Dede efsanesinden geldiğini ifade ediyor. Toğganın önemini Toğgalı Dede efsanesinden yola çıkarak şu şekilde anlatır: Osmaniyenin Nur Dağlarına dayandığı yerde Karaçay derler bir ırmak vardır. Kış ve bahar aylarında sırtına ilk defa vurulmuş semeri atmaya çalışan yabani at gibi hırçındır. Üzerinde köprüleri alır götürür Çukurovaya doğru. İşte o çayın kıyıcığında Kabaktepe derler bir dağ vardır. Bu tepenin biraz ilerisinde belli belirsiz bir mezar ve yanı başında içi çanak gibi oyuk kocaman bir taş vardır. Osmaniyenin kuruluşundan çok daha eski olan bu mezarda Türkistandan gelmiş bir derviş yatarmış. Ak sakallı, nur yüzlü bir ihtiyarmış buralara geldiğinde. O, büyük taştan bir çanakta yermiş yemeğini. En çokta toğgayı severmiş. Severmiş ama bir çomçacık bile içmezmiş. Hep başkaları, misafirleri içsin, olmazsa kurtlar, kuşlar içsin dermiş. Yolcular içermiş, konu komşu içermiş. Hiç eksik olmazmış çanakta toğga. İçildikçe artar, eksilmezmiş
Onun çanağındaki toğga, kaynayan bir pınar gibiymiş.
Asıl garip olan da ateş yakmazmış Toğgalı Dede. Yakmazmış ama kış günleri üşüyüp içini ısıtmak isteyenler buğuları üstünde bulurlarmış toğgayı. Ama yorgun argın dağdan inen bir oduncu Toğgalı Dedeye ulaşsam da buz gibi bir toğga içsem diye geçirse gönlünden, çanaktaki toğgayı buz gibi bulurmuş. Gel zaman git zaman, gün gelmiş Toğgalı Dede etrafı ıpıssız bırakarak ölmüş. Arkasından Kurtlar, kuşlar bile ağlamış. Mezarını toğga çanağının hemen yanıbaşına kazmışlar. Onun ölümünden sonra da çanağı boş kalmış. Yağmursuz, kurak günlerde çocuklar toplanıp:
Çomçalı Gelin
Çomçalı Gelin
Anbarındaki dövmenden
Hani Hakkı Toğgalı Dedenin
.
Diyerek döğme toplamaya başlamışlar. Döğmeleri toplar, kocaman yayıklarda ayranlar yayar ve toğga kaynatırdık biz de. Toğgalı Dedenin çanağına döküp kuşlarla beraber içerdik. Herkes toganın tadına bakınca yamur birden yağardı.
Fransızlar gelip evimizi yıktığında çetelerimize yemek yediremez olduk. Anam, Hayriye Teyze ortalığı çekip çevirirlerdi. Bakmışlar ki yemek yapacak hiçbir şey yok. Çetelere yemek diye helkelerle gelmezler mi? Dede Efendinin karısı Hayriye Hanım, çaresiz yola koyulmuş. Arpa tanelerini toplamışlar. Bir tasta ayran bulmuşlar. İkisini birden kaynatmışlar. Toğgalı Dedenin çanağında. Toğgalı Dedenin çanağında helkeler, çanaklar dolmuş. Çeteler doymuş, cephe gerisindeki halk doymuş, kurtlar, kuşlar bile doymuş eskisi gibi...
Alaattin Özkalenin şiirinde de hayat bulur çorba:
Ceviz içi şalvar çöbü şişirir
Anamız yarpuzlu toğga pişirir
Çürük meşelerden toğga pişirir.
Abim, öğretmenim, büyüğüm benim.