Patlıcan
Patlıcan, patates ve domatesin akrabası olmakla birlikte onlar gibi dünyaya Amerika kıtasından değil Hindistan’dan yayılmıştır.
Patlıcanın Avrupa’ya yayılması ise Araplar’ın 7. yüzyıldan itibaren yaptıkları fetihlerle olmuştur.
Bu fetihlerle Akdeniz havzasına ve İspanya’ya kadar uzanan Araplar Hint ve Pers kültüründen aldıkları ve aralarında patlıcanın da bulunduğu yemekleri Avrupa mutfaklarına taşımışlardır.
Orijinal adı Hint kökenli "Vatin - ganah" olan sebze, Arapça "Badincan", Fasça "Patengan" olarak adlandırılıyor.
Patlıcanın birçok mutfak kültüründe kendisine özel yer edinmesinde, hem ana yemek malzemesi hem ek malzeme olarak kullanılabilmesi, ayrıca ucuz olması etkili olmuştur.
Ayrıca patlıcanın vitamin ve besin değeri birçok sebzeden düşük olmasına rağmen eşsiz lezzeti sayesinde çok sevilen ve aranan sebzeler arasında yer alır.
Osmanlı Saray mutfağında baş tacı edilen ve sayısız yemeği yapılan patlıcan Akdeniz ve Uzakdoğu ülkelerinde de çok seviliyor.
Mutfağımızda patlıcanın yerini ve patlıcan sevgisini "Hünkarbeğendi", "İmambayıldı", "Alinazik", "Sandal sefası" gibi patlıcanla hazırlanan yemek isimlerine bakarak da görmek mümkün.
Ülkemizde en çok yetiştirilen ve kullanılan patlıcan türleri; ince uzun parlak ve siyahımsı mor renkteki “İstanbul kemer patlıcanı” orta boy koyu mor uç tarafı sap tarafına göre daha dolgun “İzmir Halkapınar patlıcanı” ve oval biçimli, çekirdeği az koyu mor renkli iri “bostan patlıcanı”dır. Bostan patlıcanı Bursa’da "Tophane" İzmir’de "Topan" patlıcan olarak adlandırılır. Ayrıca son dönemde, minyatür boyda ve beyaz renkli patlıcanlara da rastlar olduk.
