Orta Asya Dönemi Türk Mutfak Kültürü
Türkler, Ural Dağları ile Altay Dağları arasındaki Orta Asya"nın bozkırlarını anayurt olarak seçmişler ve uzun süre göçebe göçebe hayatı sürmüşlerdir.
Günümüzde önemli tarım faaliyetlerinin ve hayvancılığın yapıldığı geniş bozkırlarda, şartlarının elverişli olmasından dolayı geçmişte daha çok hayvancılık yapıldığı bilinmektedir.
Yemeklerde en çok buğday ve buğday unu ile yapılan yağlı hamur işleri ön plana çıkmıştır.
Darıdan yapılan boza, Orta Asya Türklerinin ilk gıdaları arasında yer almaktadır.
İlkbaharda geniş meraları olan yaylalara göçüp, sonbaharda ise kurak vadilere, özellikle nehir kıyılarına inmişlerdir.
İlk besinleri buğday unu, süt ve süt ürünleri, at ve koyun eti, içkileri de kısrak sütünden hazırladıkları kımızdan ibaret olan Türkler göç ettikleri yörelerde at, koyun keçi gibi doğal yetişen hayvan ve bitkilerden yararlanıp, bunlardan yöre şartlarına uygun olanları yetiştirmiş ve yetiştirdiklerini basit tekniklerle işleyerek söz konusu gıdaların erişiminin kısıtlı olduğu zamanlarda kullanmışlardır.
Göç ederken kolay taşıma şartlarından dolayı en çok kurutma yöntemini tercih etmişler ki günümüzdeki pastırmanın da o şartlar sonucu oluştuğu ve günümüze kadar geldiği bilinmektedir.
Et yemekleri genellikle ateşte kavurma veya yahni olarak tüketilmiş ve genelde şişe geçirilerek hazırlanan kebaplar da en fazla tercih edilen et yemeklerinden olmuştur.
Orta Asya"da Türkler gerek ticari açıdan gerekse kullanım açısından süt ve süt ürünlerine de büyük önem vermekteydiler.
Yoğurttan elde edilen tereyağı ve iç yağ (don yağı) soğuk iklim koşullarının hakim olduğu coğrafyada yaşayan kavimler için beslenmenin ana öğelerinden birisi olarak önemli bir besin kaynağı olmuştur.
Orta Asya"da yarı göçebe yarı yerleşik bir hayat süren Türklerin, sebzelerden kabak, pancar, pırasa, havuç, soğan, sarımsak, şalgam, turp, patlıcan, dağ ıspanağı, salatalık gibi bitkileri bildikleri; ancak genel olarak bakıldığında, o devirdeki Türk mutfağında sebze ile yapılan yemeklere ilginin çok az olduğu anlaşılmaktadır.
Meyve yetiştiriciliğine de önemin verildiği bu dönemde, meyvelerin hem taze hem de kurtularak tüketildiği, üzümden pekmez, sirke üretildiği bilinmektedir.
Bu dönemde çadırda yaşayan eski Türkler, bu çadırın bir bölümünü mutfak haline getirmişlerdi.
Kaşgarlı Mahmut sıradan bir Türk ailesinin mutfak gereçlerinin nelerden oluştuğunu Divanü Lugat’it Türk"te belirtmiş ve şu isimlere yer vermiştir: metal eşyalar bardak, selçi biçek (aşçı bıçağı), etlik (et çengeli), ıwrık (ibrik), tewsi (tepsi), kova, saç, şiş, soku (havan) ve susgak (susak) bulunurken; küp, çanak, çömçe, kaşuk, tekne, tuzluk, yasgaç (yasdıgaç) gibi toprak ve ahşap eşyalar bulunmaktadır. Ayrıca yine aynı eserde geçen sanaç (dağarcık), sarnıç (su tulumu), tagar (dağarcık), tulkuk (tuluk) gibi deriden yapılan mutfak eşyalarının hâlâ Anadolu"nun pek çok köyünde aynı isimle kullanılıyor olması, bu kültürün Türk toplumunda hâlâ devam ettiğinin bir göstergesidir.
Eski Türklerde halkın yiyecek içecek ihtiyacını karşılamak birinci derecede Kağanların görevidir. Halkın bir araya geldiği toylarda beylerin halka ziyafet çekmesi gelenek haline gelmiştir.
Ayrıca Yusuf Has Hacib Kutadgu Bilig"de XI. yüzyılın ziyafet türleri olarak; küdenke aş (düğün yemeği), sünnet aşı (sünnet yemeği), ad aşı (ad-san alma yemeği), togum aşı (doğum yemeği), koldaş aşı (arkadaş yemeği) ve yoğ aşı (ölü yemeği) olmak üzere altı çeşit yemekten bahsetmektedir.