Soğuğun Adresi Erzurum
Uzun süredir Erzurum'a gitmek istiyorduk. Ankara'dan uçak, otel, ve kiralık otomobil rezervasyonlarımızı bir hayli uğraşarak yaptırdıktan 15 gün sonra "dadaşlar diyarı" diye anılan Doğu Anadolu'nun 368.000 nüfuslu şehrine vardık. Palandöken dağının eteklerine kurulmuş Erzurum 1890 rakımlı. Ankara'dan trenle 24, karayoluyla 13, uçakla 1 saatte ulaşmak mümkün.
Olimpiyat Oyunları ve Çetin Kış:
Erzurum çetin kışıyla bilinen son zamanlarda da Üniversite Kış Olimpiyatlarıyla gündeme gelen bir yer. Şehirde her şey kış mevsimine göre ayarlanmış. Binaların duvarlarında kışa yönelik reklamlar, elektrik direklerinde neondan hazırlanmış ski yapan sporcu figürü, meydanda kayakçı heykeli hep kışı hatırlatıyor. Duvarları kar tanesi kristalleri resimlenen bir alt geçit bile var. Bazı işyerlerinin duvarlarında, özel yaptırılmış levhalarda "saçak altından geçmeyiniz, buz düşebilir" yazısı bulunuyor. Bizim bulunduğumuz sıralar yaz mevsimi olduğu halde insanlar alışkanlıklarının etkisiyle ceketle, hırkayla, montla dolaşıyorlardı. Girdiğimiz pek çok kapalı mekânda klimaya rastlamadık.
2011 yılında Üniversite Kış Oyunları yapılmış burada. Bu yöre halkını çok gururlandırıyor. Hala spor alanlarını büyük bir mutlulukla geziyorlar. Cirit ustalarının torunları olimpiyatın etkisinden kurtulamamış. Tesislerin değerlenmesi için bu spor faaliyetlerinin devam etmesi gerekli.
Eski ve Kıymetli:
Tarihi camileri, meşhur Yakutiye Medresesi, Çifte Minareli Medrese, Ulu Camii, Lala Paşa Camii Erzurum'la anılan yapılar. Hepsi birbirinden eski ve değerli. Çifte Minareli Medrese şehrin sembolü olarak kullanılıyor.
Benim Erzurum'da en çok duygulandığım yer 23.Temmuz 1919 tarihinde gerçekleşen Erzurum Kongresinin yapıldığı, Kongre Caddesinde ki “Kongre binası” oldu. Eski bir rahibe mektebi olan bu yapı Ermeniler tarafından inşa edilmiş. Yakın zamana kadar da meslek lisesi olarak kullanılmış.
Toplantının yapıldığı salon sanki o anı yaşatıyor. Duvarlarda delegelerin fotoğrafları, Ata'nın kendi el yazıyla yazmış olduğu 10. yıl nutku, sıralarda pirinç levha üzerinde delegeleri isimleri, kongre sonrası alınan kararlar. En vurucu karar ise; "kimse yerini terk etmesin, boş şehir başkaları tarafından doldurulur." Şimdi Erzurum'un nüfus kaybını düşünüyorum. 1999 seçimlerinde 11 olan milletvekili sayısı 7'ye düşürülmüş. Ey Erzurum'lu vatanını neden terk ediyorsun?
Doğu Usulü Sosyal Yaşantı:
Sokaklarda genç, mütasıp, anne ve babalarla dolaşan çok sayıda okul öncesi çocuk göze çarpıyor. Bana göre Erzurum'un en olumlu yanı sokaklarda ahlak dışı hareketler yaşanmaması. Market ve kuruyemişçilerin tabelalarında çok nadir içki reklamına rastlanıyor. Ancak sokakta yürümek o kadar da emniyetli değil. Otomobil sürücüleri, aynı kalemden çıkmışçasına son derece hatalı ve kural dışı araba kullanıyorlar.
Erzurum' da dışarıda yemek yeme alışkanlığı yerleşmeye başlamış. Ailece lokantaları ve AVM'leri dolduruyorlar. Zayıf olan yöre halkı bu gidişle kısa sürede obez olabilir. Yalnız çok fazla ihtiyar göremedim.
Görüştüğümüz gençlere "ne kadar şanslı olduklarını, şehirlerinde tiyatro olduğunu söylüyoruz. Hiç umursamıyorlar, onlar için -40 derecede mangal yapmak daha eğlenceliymiş.
Yemek ve Misafirperverlik:
Bir yörenin yemek çeşitliliği bizim için çok önemlidir. Erzurum’un yemeklerinin hemen hemen hepsini kitaplar için ölçülendirip, deneyip, yazmıştık. Bir de yerinde tatmak tam bir tecrübe olacaktı.
Erzurum'un "kıtlama çay"ını duymuşsunuzdur. Hani gayri muntazam kırılmış küp şeker ağza atılır, çay öğle içilir. Güzel bir çay içme umuduyla geleneksel motifli çayhanelere gittik. Bize son derece açık, tatsız, soğuk çaylar geldi. Bu bizim için hayal kırıklılığı yaşattı. Çay yapmaya yarayan sobaları var. Üzerine demlik koymak için kaideler yer alıyor. Çayı bu ilginç sobalarda yapıyorlar. Eğer demli çay içmek istiyorsanız sadece dem çekiyorlar. Çayın demlenmesini beklerken bu arada soğuyor tabii. Neyse meşhur! "kıtlama çay"ı kendilerine emanet edelim.
Dadaşların kendilerine özgü, tereyağı ağırlıklı bir mutfakları var. Yakın komşuları Yusufeli'de zeytinyağı üretilmesine rağmen bu yağa pek itibar etmiyorlar. Yemeklerin felsefesi de kışa göre, tok tutucu ve besleyici özellikte.
Kadayıf Dolması Muammer Usta, Cağ Kebabı Kemal Koç tarafından modernize edilmiş, belli bir standarda kavuşturulmuş ve patenti alınmış. Bu ustalar bu lezzetleri dünyaya tanıtmışlar. Erzurum'lular onlara teşekkür borçlu.
Ayran aşı, su böreği, kete de yörenin denemeye değer lezzetlerinden. Bir de 53-54 yıllık şekercileri var. Bunun en canlı örneği, bir kaç şubeli Şekerci Osman. Dükkana girdiğinizde nostaljik bir hava karşılıyor sizi. Zaten dükkanın tek hususiyeti bu. Şekercinin müşteriye öğle bir muamelesi var ki, neredeyse dövecek gibi canınızı zor kurtarıyorsunuz. Erzurum'da insanlık görmeyi umut ediyordum. Bir söz duymuştu: "Yiğidin harman olduğu yer" diye. Aslına bakarsanız şekerci dahil olmak üzere pek az kişi yiğit tanımına uzak. Herhalde bu sözün üzerinden çok zaman geçmiş olacak ki davranışlar tozlanmış.
Neyse şeker alamadık ama su böreğinin tadına bakma imkânı bulduk. Kadayıf dolması, Cağ kebabı kadar çok su böreği yapan işletme yok. Su böreğini ve keteyi yeni açılmış imalathanelerde yiyebildik. Bölgenin tereyağı, taze yumurtası su böreğinin tadını özgünleştirmiş. Daha çok kahvaltılarda tercih edilen kete, sade ve cevizli olarak tüketiliyor.
Yeşil Oltu Taşı:
Erzurum'un ünlülerinden biri de Oltu ilçesinden çıkan oltu taşıdır. Biz onu hep siyah renkli olarak biliriz. Bu yüzden de açıkçası benim hiç ilgimi çekmez. Taş Han adında tarihi bir bedesten var. Yeni restore edilmiş, yerler Ankara taşıyla döşenmiş. İçeri girdiğinizde sıra sıra, ışıl ışıl, çoğunlukla oltu taşı ağırlıklı kuyumcular göze çarpıyor. Bir kuyumcunun vitrinine bakarken alt sağ tarafta yeşil taşlı yüzükler gördüm. "Buyrun yardımcı olalım" dediler. Bunun satın almamın bir önemi yok ki oltu taşı değil" dedim. Hayır bu da oltu taşı, yaklaşık 7 ay önce madeni bulundu ve çok az rezervi var" dediler. Bu şekilde oltu taşı, karamsar renginden kurtulmuş. Bunu da öğrenmiş olduk.
Neler yapılmaz?
Bir yere gidince şunu yapmadan dönmeyin derler. Ben de şunları yapmayın derim: Sude Oto Kiralamadan araba kiralamayın. Camilerdekiler de dahil kimseye selam vermeyin, çünkü almıyorlar. Teşekkür etmeyin, çünkü anlamsız karşılıyorlar. Esnaf indirim yapma inceliğini göstermiyor, son kuruşuna kadar parasını alıyor. (bir kaçı istisna) Öğretmenevi dahil konaklama yerlerinde rezervasyon yaptırmayın, çünkü hiç bir faydası yok.
Bir gün Erzurum'a gidecek olursanız, önceden bildiklerinizi gözden geçirin.
TORTUM ŞELALESİ
Tortum Şelalesi, Türkiye'nin özellikle de Çoruh Vadisi'nin en görkemli doğal hazinelerinden biridir. Göl, Tortum Çayı'nın aktığı Tortum Vadisini kapatan büyük bir toprak kayması sonucu oluşmuştur. Toprak kayması 8 km uzunluğunda ve 1 km genişliğindeki gizemli Tortum Gölü'nü ortaya çıkarmıştır. Göl, en derin noktasında 100 metre derinliğindedir.
Bazı jeologlar, kaymanın Quarternary dönemin sonunda gerçekleştiğine inanmaktadırlar. Buna karşılık, kaymanın nispeten yakın zamanlarda gerçekleştiğine ve birkaç yüzyıl kadar önce vuku bulduğuna dair görüşlerde vardır.
1960 yılında Tortum Hidroelektrik Santralinin devreye girmesi ile, su gölden kanallarla alınmakta ve türbinlere verilmekte, şelale sadece yüzeyden akan suyla beslenmektedir. Bu nedenle şelale en coşkun akışına, göldeki su düzeyinin en yüksek olduğu Mayıs ve Haziran aylarında ulaşmaktadır. Şelalenin alt kısmında kayaların arasından sızan suların oluşturduğu dört adet küçük göl bulunmaktadır. Bu göllerin suyu olağanüstü derecede berrak ve mavidir. (Bilgiler şelale girişindeki tabeladan alıntıdır)
Banu Atabay