Şerbetler
Şerbet güğümündeki zile vurarak gelişini belli eden, bağıran, mâniler düzen şerbetçileri artık görmesek de şerbet tekrar soframıza döndü.
Eskiler bilirler; köşe başlarını tutan, sokak sokak gezen şerbet erbaplarını
Sattıkları şerbet; kırmızısıyla, yeşiliyle, pembesi ve mavisiyle Türk mutfağının lezzet taşlarından biriydi. Tadı ve sağlıklı olması sebebiyle şerbet, Osmanlıda saray ve halk sofrasından hiç eksik edilmediği gibi bazen su yerine bile içilirdi.
Birkaç yıl öncesine kadar şerbet neredeyse yok denecek kadar az üretilirken şimdilerde birçok evde ve işletmede rastlamak ve bu geleneksel lezzeti yudumlamak mümkün hâle geldi.
Buz gibi meyan şerbetinin buruk tadı, demirhindi şerbetinin mayhoş lezzeti, Mevlevi mutfağından sirkencubinin afilli tadı artık yeniden sofralarımızda.
Şerbetler, ya hazır şuruplar sulandırılarak alaminüt hazırlanırlar. Yahut, en başta gelen limon ve portakal gibi diğer bütün meyvaların mevsimlerinde tazelerinin sıkılıp usareleri alınarak yapılır.
İstenilen lezzet ve tat bulununcaya kadar şuruplara yalnız su katılıp karıştırılır.
Ya da taze meyvaların usarelerine de münasip miktarda su ve şeker ilâve edilerek meydana getirilir ve yaz mevsiminde mutlaka soğutulmuş buzlu olarak içilirse daha nefis olur.
Muhtelif şurupların bir araya getirilerek ve karıştırılmalariyle de türlü şerbetler tertip edilir. En ziyade portakalla limon, portakalla mandalina ve turunç, menekşe ile limon ve vişne ile çilek birleşebilirler.
Şerbetler serinletici içecek olarak günün her saatinde ikram edilebilecekleri gibi yemeklerle beraber ikram edilirler. Geçmişin, konak, köşk ve saray sofralarmda hususi ibrikleri ile her yemekte su yerine şerbet içerlermiş.
Bugün dahi Ramazan sofralarında yemeklerle beraber şerbet ikram edilir. Anadolu'da her doğumdan sonra şerbet ikram edilir. Bu bakımdan şerbetler günlük hayatımızda, tatil gezintilerimizde ve misafirlerimize her zaman ikram edebileceğimiz serinletici, iştah açıcı içeceklerdendir.