THY Skylife
Egenin tam orta yerinde, Manisadayım. Antik Çağda Spil Dağının eteklerinde tarım ve ticaretin kenti olarak kurulan ve Amazonlardan mitolojik devirlere kadar uzanan bir kültürün mirasçısı olan Magnesia, zaman içinde Egenin bütün inceliklerini bünyesinde toplayarak Manisaya dönüşürken Fatih Sultan Mehmet ve Kanuni Sultan Süleyman gibi padişahları yetiştirdi, zeytinini korudu, 41 çeşit baharatla mesir macununu icat etti.
Akhisar işte böyle bir şehrin ilçesi. Madden ve manen köklü. Büyük İskenderden Bergama Kralı Attalosa, Julius Ceasardan Marcus Antoniusa, bilge Priamostan İmparator Konstantine kadar Küçük Asyada iz bırakan bütün bildik isimleri ağırlamış; erken devirlerde Amazon komutan Thyateira'nın ismiyle anılmış, Hititler de dâhil olmak üzere Anadolunun kadim medeniyetlerinin göz bebeği olmuş.
Bugünün Akhisarı, Ege samimiyetini yaşatan insanlarıyla, yumuşak iklimi ve tarihî
çarşılarıyla, ahenkli lezzetler yakalamış geniş mutfağı ve 12 milyon zeytin ağacıyla misafirlerine mutlu anlar vadeden bir rota.
Zeytinyağıyla ve köftesiyle ünlü bu ilçenin nam salmış unsurlarından biri de faytonculuk. Adını Akdeniz mitolojisinde Güneş tanrısı Heliosun oğlu Phaetona borçlu olan faytonlar demir aksamından işlemesine dek tamamen el işçiliğiyle Akhisarda yapılıp Türkiyede ve dünyada birçok noktaya gönderiliyor.
Türkiyenin zeytin ve zeytinyağı üretim şampiyonu Akhisarın hasat sezonuna denk gelen 25 Kasım Dünya Zeytin Günü gerçek bir bayram havasında kutlanıyor. Konserler, resim sergileri, konuklarla beraber zeytin toplama, zeytinyağı tadımı, en iyi zeytinyağının ödül töreni gibi etkinliklerle yaşanan bu büyük coşkuya misafirler de eşlik ediyor. Zeytin toplayan köylülerle tarlada çalışmak, bu bereketli topraklarda temiz havanın tadını çıkarmak, tarihî Kasap Hali'nde dolaşmak, Zeytin Müzesi'ni ziyaret ettikten sonra bir restorana oturup Akhisar mutfağının muazzam lezzetlerine yelken açmak harika bir deneyim.
Akhisar halkı uygarlıklardan aldığı birikimi Yörük-Türkmen geleneğiyle harmanlamış, tadı damaklarda kalan sanatkâr bir mutfağı Kurtuluş Savaşı sonrasında bölgeye yerleştirilen mübadillerle beraber oluşturmuş. Akhisarda her mevsimin rengi gibi tadı da bambaşka... Adı ise herkesin aklına evvela köfteyi getirir. Tarihî çarşılardaki mütevazı köfte lokantalarından yayılan kokuya kapılmamak, içeri girip köftenin tadına bir kez baktıktan sonra da bu lezzeti unutmak imkânsızdır. Akhisar Köfte'nin en belirgin özelliğini bana bu işin ustası Fadıl Aydoğdu şu sözlerle anlatmıştı: Köftemiz lezzetini etinden alır. Etimiz yağını, suyunu muhafaza eder. Baharat katılmadığından etin tadı olduğu gibi korunur. Fırından yeni çıkmış incecik pidenin eşlik ettiği köftenin yanına en çok yakışan ise közde hafifçe pişirilmiş biber ve domatestir. Ünü bütün Türkiyeye yayılan Köfteci Ramizin ilk dükkânı da ilçenin çarşısında, hâlâ aynı yerinde hizmet vermeye devam ediyor. Akhisar Köfte bittikten sonra, üstüne taptaze manda kaymağı eklenmiş tulumba tatlısı da söylenince küçük bir ziyafet tamamlanmış olur.
Çarşılarda kolayca bulunan lezzetlerden biri de Muhacir katmeri. Akhisarlılar bu katmeri incecik hamuru zarf şeklinde katlayıp zeytinyağında ağır ağır pişirerek yapıyorlar. Zeytinyağı üretimiyle ayrıca ünlü ilçenin katmeri de elbette başka oluyor.
Kırmızı etin başlı başına bir ekol olduğu; kokoreç, pideli paça gibi tatlarıyla et yemeklerinde bir hayli iddialı ilçede kuzunun kaburga kısmındaki etin bütün olarak doldurulmasıyla hazırlanan suranın bayramlarda ve özel günlerde apayrı bir yeri var. Etin tuzla ovulmasından pilavla doldurulmasına, ateşte uzun uzun pişirilmesine kadar her aşamasıyla oldukça meşakkatli bir yemek olan ve lezzeti zahmetinden taşan sura, benim gözümde geleneksel Akhisar yemeklerinin en başındadır.
Ben Akhisar'a birkaç kez geldim ve bu yemeklerin tadına her defasında baktım. XIX. yüzyılda yapılıp restorasyonla gençleşen Dombaycıoğlu Handa mola verdim, bölgenin Antik Çağ kalıntılarını gördüm. Antik Thyateira Kenti ya da halk arasındaki ismiyle Tepe Mezarlığı Ören Yeri'ni ve yakınlardaki Arkeoloji Müzesini gezdim. Civardaki kazılarda gün yüzüne çıkarılmış eserleri; sikkeleri, yerel dokumaları, kült heykelcikleri inceledim, bölgenin ticaretle olan binlerce yıllık ilişkisini hayal ettim.
Bu gelişimdeyse rotamı Zeytinliovaya çevirdim. Burası Akhisarın biraz dışında kalan, adına yaraşır güzellikte bir yöre. Güneş burada zeytin ağaçlarından oluşan bir denize doğup, incecik yapraklara ve her bir taneye dalga dalga yayılıp, akşamüstü yine bu yeşil yaprakların ufkunda kayboluyor. Zeytin ağaçlarıyla donanmış geniş düzlüklerin ardından, eski evlerin arasında moloz taş gövdesiyle dikkat çeken Karaosmanoğlu Camiine uğruyorum. İlk yapımı XVI. yüzyıla uzanan ve değişik zamanlarda restore edilen caminin insanı kendine hayran bırakan bir mimari formu var. Kemerli bir geçitle iki sokağı birbirine bağlayan bu cami, medrese ve kütüphaneden oluşan bir külliyenin parçası. Zamanında çevredeki bütün âlimlerin içinde toplandığı Karaosmanoğlu Camiinden sonra evvelinde kilise olan ilkokulla karşılaşıyorum. Zeytinliovada bütün zamanlar ve bütün mekânlar iç içe.
|