Hz. Hüseyin ve Kebelâ Olayları
Prof. Dr. İlyas Üzüm
Hz. Hüseyin, İslam peygamberi Hz. Muhammedin güzide torunudur; onun cennet kadınlarının efendisi diye nitelediği kızı Fatımanın küçük oğludur.
10 Ocak 626 yılında Medinede doğmuştur. İsmi güzelcik anlamında bizzat dedesi Hz. Muhammed tarafından konulmuştur. Doğumundan bir hafta sonra akika kurbanı kesilmiş, saçları toplanıp ağırlığınca gümüş fakirlere sadaka olarak dağıtılmış, aynı gün sünnet edilmiştir.
Hz. Hüseyin kutlu bir ailede yetişmiştir. Babası, hayatı beş yaşından itibaren Hz. Peygamberin yanında geçmiş Hz. Ali, annesi Resulullahın biricik kızı Hz. Fatımadır. Altı yaşına kadar ağabeyi Hasan ile birlikte sık sık dedesi ile birlikte olmuş, çocukluk saflığı ve masumluğu içinde onun inanç ve ahlakını duygularına taşımış, ayrıca yine onun özel ilgi ve dualarına nail olmuştur.
HZ. OSMANI KORUDULAR
Hz. Hüseyin ehl-i beyt mensubudur. Başka bir ifadeyle o, Peygamberin aile fertlerinden birisidir. Bu özelliğiyle o, Allahın ehl-i beyti tertemiz kılmayı murat ettiğini bildiren ayet (Ahzab 33/33) nazil olduğunda Peygamber tarafından âbânın/örtünün altına alınarak bu vesileyle yaptığı duasına dahil edilmiştir. Yine aynı özelliğiyle o, Hz. Peygamberin Necran Hıristiyanlarıyla yaptığı ahitleşmede onun birinci dereceden yakını olarak hazır bulunmuştur.
Yaşının küçüklüğü dolayısıyla ilk iki halife döneminde fetih faaliyetlerine katılamayan Hz. Hüseyin, üçüncü halife döneminde ağabeyi Hz. Hasan ile birlikte Taberistan fethine iştirak etmiştir. Ayrıca Hz. Osmanın hilafetinin son yıllarında meydana gelen iç karışıklıklarda halifeyi korumak üzere önemli görevler yapmıştır.
İLİMLE MEŞGUL OLDU
24 Haziran 656 yılında babası Hz. Alinin hilafete geçmesiyle birlikte, sürekli onun yanında yer alan Hz. Hüseyin Cemel, Sıffîn ve Nehrevan savaşlarında yer almıştır. Dört buçuk yıl sonra babasının şehit edilmesinin ardından ağabeyine itaat etmiş, onun Muaviye lehine hilafetten çekilmesinden sonra ise Medineye gelerek burada ilim ve ibadetle meşgul olmuştur.
Hz. Hüseyini faziletli kılan Peygamberle olan kan bağı değil, imanı, ibadet bilinci ve ahlakı ile Peygambere layık bir torun olma vasfını gerçekleştirebilmiş olmasıdır. Nitekim onun hayatına tahsis edilen eserlerde kaya gibi güçlü imanı, Allahı görüyormuş gibi ibadet bilinci, doğruluğundan/sıdkından cömertliğine kadar üzerinde topladığı ahlakî güzellikleri çarpıcı örnekleriyle anlatılmaktadır.
AİLESİYLE YOLA ÇIKTI
İşte Kerbela, bu müstesna insanın siyasi ihtiraslar uğruna şehit edildiği yer, Kerbela olayı da bu acının dramatik sahnelerinin bütünüdür.
681 yılında cereyan eden bu olayın üzerinden 1333 yıl geçmiştir. Bu acı olay, sadece tarih sayfalarında kalmamış, yüzyıllardır Müslümanların ciğerini sızlatan, içini kanatan bir olay olarak canlılığını korumuştur.
Hakkında manzum ve mensur yüzlerce eserin kaleme alındığı olay en kısa haliyle şöyle cereyan etmiştir:
Muaviyenin ölümünden sonra tahta geçen oğlu Yezid, biat almak için insanları zorlamaya başlamıştır. Durumu öğrenen Hz. Hüseyin buna şiddetle karşı çıkmış, önce Mekkeye giderek yapılması gerekenlerle ilgili olarak güvendiği insanların fikrini almıştır. Bu arada vaktiyle babasının hilafet merkezi olan Kufeden kendisini hilafete geçmek üzere Kufeye davet eden ısrarlı mektuplar almıştır. Bunun üzerine yerinde incelemeler yapmak üzere amcasının oğlu Müslimi Kufeye göndermiştir. Onun olumlu raporları çerçevesinde hazırlıklara giren Hz. Hüseyin aile efradı ve yakınlarından oluşan küçük bir askeri birlikle yola çıkmıştır.
HUNHARCA ŞEHİT EDİLDİLER
Kufede Hz. Hüseyin lehine gelişen olaylardan haberdar olan Yezid harekete geçerek valiyi görevden alıp yerine problemi çözmesi emriyle İbn Ziyadı görevlendirmiştir. Duruma el koyan yeni vali önce halkı tehdit edip korkutmuş, ardından Müslimi yakalatıp öldürtmüştür. Hz. Hüseyin bu olumsuz gelişmelerden yolda iken haberdar olmuş, geri dönmek ya da yola devam etmek arasında tereddüt yaşamış ise de özellikle Müslimin çocuklarının ısrarıyla devam kararı almıştır. Hz. Hüseyinin yolda olduğunu öğrenen İbn Ziyad, başka bir görev için hazırlanmış Ömer b. Sad komutasındaki askeri birliği Hz. Hüseyinin üzerine göndermiştir. Önce su yolları kapatılan ve teslime zorlanan Hz. Hüseyin ve küçük birliği ardından 10 Muharremde acımasız bir saldırı ile devre dışı bırakılmıştır. Kahramanca savaşan Hz. Hüseyinin mübarek başı gövdesinden ayrılmış, ayrıca 70 dolayındaki yakını da hunharca şehit edilmiştir.
Kerbela olayında dikkat çekici birçok nokta vardır. Söz gelimi, Hz. Hüseyini Kufeye davet edenlerin onu yalnız bırakmaları, Hz. Hüseyinin görüşlerine baş vurduğu başta önemli şahisyetlerin Kufelilere güvenilemeyeceğini söyleyerek onu yolundan vazgeçirmeye çalışmaları, Hz. Hüseyinin olay öncesinde Ömer b. Sad ile görüşürken geri dönmesine izin verilmesi, Şamda Yezid ile doğrudan görüşmesinin sağlanması veya sınır boylarında fetihlerle meşgul olmasına müsaade edilmesi gibi seçenekler sunması bunlardan bazılarıdır.
Fakat durum ne olursa olsun kesin olan şudur ki; a) Hz. Hüseyin tamamen masumdur. b) Cinayet ve katliam tamamen siyasi sebeplerle yapılmıştır. c) Olayın failleri kendilerini Müslüman olarak niteleyen topluluklardan oluşmaktadır.
TÜM MÜSLÜMANLAR İÇİN HÜZÜN
İslam dünyasında meydana gelen iç karışıklıların elbette uluslararası birçok dinamiği bulunmaktadır. Ülkelerin çıkarları, silah şirketlerinin hedefleri, uluslararası güç odaklarının hesapları vs. Bu çerçevede bilinen ve bilinmeyen birçok odak Müslümanların zaaflarından yararlanarak kargaşa çıkarmak, insanları birbirine düşürmek, tarihsel ihtilafları kaşımak isteyebilir ve istemektedir.
Ancak bütün bunların üstünde ve ötesinde müminlerin İslamın temel ilkelerini dikkate alarak davranmaları gerekmez mi? Mezhebi, din anlayışı, kültürü ne olura olsun Lâ ilâhe illallah diyen bir insan öldürülebilir mi?
Hz. Hüseyin, Peygamberin güzide torunu ve fazilet timsali olarak bütün Müslümanların sevdiği bir şahsiyettir. Bunun en somut kanıtlarından biri onun isminin Sünni, Alevi, Şii bütün Müslümanlar tarafından çocuklara ad olarak konulmasıdır.
Elbette Kerbelada onun hunharca şehit edilmesi bütün Müslümanları üzmüştür. Bu üzüntünün dışa vurması ve yansıtılması çeşitli biçimlerde kendini göstermektedir. Sünni çevreler çoğunlukla İslamda kurumsal nitelikte bir matem olmadığını, söz gelimi şehit edilen Hz. Ali için de yas tutulmadığını söylemekte, bazıları ise diğer mazlumlar gibi Hz. Hüseyinin şehadeti için de üzülmekte ve gözyaşı dökmektedir. Şiiler ise bazı yerlerde bedenlerine işkence ederek bazı yerlerde sadece sine döğüp mersiyeler okuyarak kendi gelenekleri içinde özel programlarla bu acıyı hatırlamaktadır. Aleviler de mersiye okuyarak Hüseyinin acısını hissetmektedir.
GELENEĞE SAYGI DUYMALI
Kerbela olayını kim nasıl anarsa ansın herkese saygı duyulmalıdır. Ancak bu vesile ile bütün Müslümanlar İslam kardeşliğinin gereğini yerine getirip getirmediğini bütün netliği ve içtenliğiyle yeniden sorgulamalıdır. Dış mihrakların bazı iç ihtilafları karıştırmalarına asla izin vermemelidir.
Her kesim birbirinin dini inanç, anlayış ve geleneğine saygı duymalıdır. İşte o zaman İslam kardeşliği lafta kalmayacak, Kerbela olayı doğru okunmuş olacak, yeni Kerbelalar yaşanmayacaktır.