Bir Bardak Çayın Kısa Tarihi
Dr. Mustafa Duman
Günümüzde çay, dünyada sudan sonra en çok tüketilen içecektir. Çinde çay, milattan önce 2737 yılından beri bilinmektedir. Efsanelerle karışık anlatımlarda yer aldığına göre: Çin imparatoru Shen Nong, bir ilkbahar günü sarayının bahçesinde, bir ağacın altında oturup içme suyunu kaynattırırken ağaçtan bir yaprak bu suyun içine düşer ve ortalığı hoş bir koku kaplar. İşte ilk yeşil çay böylece demlenmiş olur ve imparator bu içecekten çok hoşlanır. Bundan sonra kurutulup işlenmiş çay yapraklarıyla yapılan bu içecek önce Çinde, sonra Japonyada kullanılır, daha sonra da bütün dünyaya yayılır. Çayın efsanesinin sonradan uydurulduğu bellidir. Gerçek olan birşey varsa o da çayın Çinde çok eskiden beri bilindiğidir.
Çayın anavatanı Yukarı Birmanya, Güney Doğu Çin ve Orta Vietnam arasında kalan bölgedir. Çay hakkında en eski tarihi bilgiye bir Arap seyahatnamesinde rastlıyoruz. Bu seyahatnamede yazdığına göre, 879 yılında Kanton şehri gelirleri arasında çay ve tuzdan alınan vergiler de vardır. Daha sonra Marko Polo ve diğer gezginler de çaydan söz etmişlerdir.
Çay milattan sonra 6. yüzyıldan itibaren Çinde çok geniş bir kullanım alanı bulmuş, 10. yüzyılda ise Çinin milli içkisi haline gelmiştir. Çay, Japonyaya ise 8. yüzyılda getirilmiş ve 12. yüzyıldan sonra yaygın bir şekilde kullanılmıştır. Japonyada çay kültürü çok üstün bir düzeye çıkmış, evlerde çay odaları düzenlenmiş, çay hazırlama ve ikram etme konularındaki ayrıntıları bilen ve uygulayan çay üstadları yetişmiştir. Zamanla Japonyada çay seremonilerini içeren ve çayı kutsayan bir çayilik akımı ortaya çıkmıştır. Ça-no-yu denilen çay törenleri ve ritüelleri 15. yüzyılda, Sen Rikyu tarafından geliştirilmiştir. Japon çay kültürünün dünyaya tanıtılması Okakuro Kakuzonun Çaynâme adlı eseri aracılığıyla sağlanmıştır. Bu eserin ilk baskısı 1906 yılında, İngilizce olarak yapılmıştır.
Seyahatnameler aracılığı ile çayı duyan Avrupalılar 17. yüzyılın başından itibaren çayla tanışmışlardır. Çay, önce Felemenk vapurları ile 1610 yılından itibaren Hollandaya getirilir, Fransa, 1636 yılında, Rusya, 1638 yılında, İngiltere ise 1656 yılında çayı ithal ederler ve kullanmaya başlarlar. Çayın Avrupaya girişi bağnaz Hristiyan din adamlarının pek hoşuna gitmez. Çayın ve çayevlerinin Hristiyanlığa zararlı olduğunu ileri sürerler. Bu tepkiler özellikle İngilterede yankı bulur ve 1675 yılında İngiliz Kralı tarafından kahvehaneler kapatılır, çay içilmesi yasaklanır. Fakat bu yasak uzun sürmez ve gene krallık tarafından kaldırılır.
Çayın İpek yolu güzergâhından Çinden Osmanlı ülkesine ulaşması Avrupaya ulaşmasından erkek olmuş ise de biz bu maceranın giriş kısmına ait belgelere sahip deyiliz. Ancak Evliya Çelebi Seyahatnamesinde - 17. yüzyılın başlarında kaleme alınmıştır- çay konusunda bilgiler vardır. Daha sonra, 1777 tarihli bir attariye defterinde ve 1816 tarihli bir gümrük defterinde çay kayıtlarına rastlamaktayız.
Türkiyede çay üretimi 1878 yılında, Japonyadan getirilen çay tohumları ile başlamışsa da sembolik düzeyde kalmıştır. Çay üretimi konusunda ciddi çalışmalar Cumhuriyetimizin kuruluşundan sonra hız kazandı ve Önce başvekil ve sonra cumhurbaşkanı olarak İsmet İnönünün direktifleri ve Zihni Derin, Hulusi Karadeniz gibi idealist kişilerin gayretleriyle 1930lu yılların sonunda başarılmış, Rize vilayetimiz ve komşusu olan Trabzon, Artvin vilayetlerimizin bazı yerlerinde çay üretimi başlamıştır. İlk çay fabrikamız 1947 yılında, Rizede işletmeye açılmıştır. Devlet kuruluşu olan Çaykurun yanısıra bugün özel sektör de çay üretiminde ve işlenmesinde yer almıştır. Günümüzde, Türkiyedeki çay fabrika ve atölyelerinin sayısı 230u bulmaktadır. Türkiye çay üretiminde dünyanın sayılı ülkeleri arasında yer almıştır. Kişi başına çay tüketiminde ise Türkiye, Kuzey İrlanda ve İngilterenin arkasından dünyada 3. sıradadır. Türkler çayı çok sevdiler. Türkiyede zengin bir çay kültürü oluştu. Çay türkülerimize, destanlarımıza, bilmecelerimize, deyimlerimize, şiirlerimize, hikâyelerimize girdi. Yabancı bir gazetecinin belirttiğine göre, günlük işlerimiz ince bel bardaklarda içilen çaylardan sonra başlar olmuştur.
Türk çayının tarımında inzektisit yani böcek öldürücü ilaç kullanılmamaktadır. Bu durum Türk çayının değerini yükselttiği, onu organik tarım ürününe yaklaştırdığı için önemlidir. Çay tarımında böcek öldürücü ilaç kullanılmaması, çevre sağlığı açısından da bir kazanımdır. Uzmanların belirttiklerine göre, tarımda böcek öldürücü kimyasal maddeler kullanılması toprakta, havada ve sularda kısacası doğal çevrede bulunan yararlı böcek ve mikroorganizmaların yok olmasına yol açarak doğadaki yaşam zincirinin kopmasına yol açıyor. Ayrıca bu zehirli maddeler, tarım ürünleri ve sularla alındığında insan ve diğer canlılara zarar vermektedirler.
Sözlü ve yazılı kültürümüzde çay konusu geniş bir yer tutar. Örneğin bir tekerlemede şöyle denir:
Çayı icad etti bir pir
Sabaha iki akşama bir.
Gene bu konuda denir ki:
Ehlikeyif olana
Üçtür çayda kaide
Derde derman sorana
Dördü beşi faide.
Eskiler çay için:
Es sohbet ü bila çay
Kes semai bila ay,
Yani çaysız sohbet aysız gökyüzü gibidir, derlerdi. Bugün de öyle değil mi? Çaylı sohbetleriniz bol olsun.