Bal
THY Skylife
Bahar nerede biz oradayız. Sadece bahar mı? Bol oksijen, rengârenk çiçekler ve milyonlarca işçi arıdan oluşan koloniler... Amacımız para kazanmak iken birdenbire doğanın en güzel yanlarıyla dost oluvermişiz. Çiçeklerin hangisi ne zaman açacak, dağın hangi yüzünden başlayıp, kaç metre yükseklikte sona erecek? Peki, ya çiçekler solunca? Durmak yorulmak yok, önceden belirlediğimiz bambaşka bir bölgede, belki de birkaç bin metre daha yüksekte bizi beklediklerini biliyoruz. Petekler balla dolmaya başlayınca, dağların zirvesinden farklı görünür çiçeklerin, dikenlerin, ormanın rengi. Bambaşka kokmaya başlar ciğerlerimize çektiğimiz oksijen. Doğa artık bizim için dostluktan öte bir yerde.
BAL SEÇERKEN
Bilinçli bir arıcı en kaliteli balı üretmek için sürekli uğraş içerisinde. Peki, tüketici tarafında durum nasıl? Kaliteli ve doğru bala ulaşmak için neler yapmalı veya nelere dikkat etmeli? Market raflarında değişik markalar altında satışa sunulan balların bizim için en azından ön elemeden geçtiğini biliyoruz. Çünkü marka altında satışa sunulan ballar Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın iznine tabidir, bu ise markalı ürünlerin paketleme koşulları ve içerik olarak temel şartları yerine getirmiş oldukları anlamına gelir.
Piyasada genel önyargı, üzerinde markası olmayan, köyden veya direk üreticiden geldiği iddia edilen, belirli bölgelere veya yörelere atfedilen balların daha doğal olduğu düşüncesi. Tüketici olarak “köyden yakınımdan geldi veya tatile gittiğim yerden aldım sahibini tanıyorum” diyebilirsiniz ama bunlar için de küçük bir uyarımız var. Üreticinin iyi niyetli olması balın doğru bal olduğu anlamına gelmez. Dürüstlüğünün yanında bilinçli de olması gerekir, çünkü arı bakımı sırasında yapacağı hatalı işlemler, balı şifalı olmaktan çıkartmış, sağlığa zararlı ve asla tüketilmemesi gereken bir madde haline getirmiş olabilir. Bazı üreticilerden alınan örneklerde naftalin, antibiyotik, pas, zehirli kalıntılar vs. saptanmıştır. Henüz ne yaptığının farkında olmayan arıcının bal aldığı flora bölgesi çok kaliteli olmasına rağmen, içeriğinde söz konusu maddelere rastlanabiliyor. Bu maddeler balda nasıl olur derseniz kısaca açalım; boş petekleri güveden korumak için kullandığı naftalin, arıyı güçlendirmek için verilen antibiyotik, arı zararlılarıyla mücadele etmek isterken rastgele verilen zehirli ilaçlar, paslı çerçeve telleri veya içi paslanmış bal tenekeleri, bir çırpıda verebileceğim örneklerdir.
Tüketicinin ikinci önyargısı ise satın aldığı bal bir süre sonra kristalize olduğunda balın doğal olmadığı kanısına varması. Her gerçek bal mutlaka kristalize (halk arasında şekerlenme) olur ama her kristalize olan bal gerçek olduğu anlamına gelmez. Oysa doğada herhangi bir katkı olmadan soframıza gelen bal, içerdiği nektar çeşidine göre er ya da geç kristalize olur. Örnek olarak ayçiçek veya pamuk balı hızlı kristalize olurken saf geven veya çam balının (salgı balı) kristalize olması uzun sürer. Bu süreç ortamın ısısına bağlı olarak üretimden sonra birkaç haftadan başlar, en fazla bir yılı biraz geçer. Aldığınız bal üretim tarihinden yıllar sonra bile kristalize olmamışsa ve üretici tarafından herhangi bir not düşülmemişse gerçek bal dahi olsa mutlaka işlemden geçirilmiş anlamına gelir.
BAL YERKEN
Son olarak tüketim aşamasına ilişkin birkaç hatırlatma yapılabiliriz. Özellikle kış aylarında bitki çaylarımıza tatlandırıcı olarak şifa olsun diye bal karıştırıyoruz. Balın yüksek ısıda (45°C üzerinde) HMF (Hidroksimetilfurfuror) değerinin yükseldiği, diastaz değerinin düştüğü saptanmış. Başka bir ifadeyle, balı şifa olmak yerine tatlı ama zararlı bir madde haline getirmiş oluyoruz. Bu yüzden sıcak içeceklere bal karıştırılmasını önermiyoruz. Yüksek ısının yanı sıra ışık ve nemin de balın değerlerini olumsuz yönde etkilediğini hatırlatalım. Balın kapalı kapta, oda sıcaklığında binlerce yıl dahi bozulmadığını, sadece kristalize olduğunu bilelim. Kristalize haliyle tüketilmesi en doğru yöntem. Arzu edilirse kavanoz içindeyken ılık suda bekleterek yeniden akışkan hale getirilebilir.
Bazen kıraç bir ovanın ortasında, bazen sarp kayaların arasında, belki de durgun bir nehrin kenarında, kendi halinde açan bir çiçeğin sağlık dolu nektarının bize ulaşmasını sağlayan arılara hayran olmamak elde değil. Onların milyonlarca yıllık deneyimleri, günümüzde hala kısmen çözülememiş sır dolu yaşamları ve bitmek bilmeyen enerjileri hepimizi şaşırtıyor. Haklarındaki bilgilerimiz arttıkça arılara duyulan hayranlığın arttığı, arıların insanoğlunun yaşamında ne kadar önemli bir yer tuttuğu sıkça tekrarlanılır. Arıcılığı çiftçiliğin diğer kollarından ayıran belki de arının kendisi. Bilinçli arıcılar yaptıkları işin farkında olduğu sürece, sağlıklı bal yemeye devam edebileceğimizi tahmin etmek zor değil. Güzel Anadolu’muzun dünyanın en kaliteli floralarından biri olduğunu bilmek, bal konusunda geleceğe güvenle bakmamız için yeterli bir sebeptir. Afiyet olsun.