Yemek Kültürü
Beslenme ve yemek insanoğlunun en temel ihtiyaçlarından biridir, insanlar hayatlarını devam ettirebilmek için yemek yemek zorundadırlar. Kelime anlamı olarak yemek, farklı besinlerin değişik tat verici maddeler ve belirli yöntemlerle pişirilmesidir.
Beslenme ve yemek yeme insanların yaşadıkları coğrafyaya, ülkeye ve kültüre göre farklılık gösterir. Yemeğin nerede, ne şekilde, hangi teknik ve yöntemlerle hazırlanacağı, ne zaman, hangi kişilere servis edileceği kültürel bir olgudur.
İnsanoğlu ilkel toplumlardan günümüzdeki gelişmiş bilgi toplumuna kadarki süreçte, yaşamında ihtiyaç duyduğu besinleri sağlayabilmek için geniş bir süreç geçirmiştir.
İlk çağlarda doğada ne bulursa yediği düşünülen insanoğlu, zaman ilerledikçe toplamayı, avlanmayı, ateş yakıp bulduklarını pişirmeyi ve bütün bunları kullanarak yemek yapmayı öğrenmiştir.
İnsanoğlunun yemek pişirmeyi öğrenmesinin binlerce yıl sürdüğü tahmin edilmektedir.
Bugünkü yeme-içme tipleri insanoğlunun geçmişinden elde edilmiş deneyimler sonucu ortaya çıkmıştır. İlk insanlar avcılık, toplayıcılık ve balıkçılık yapmışlar, sonrasında ise bitkileri ve hayvanları evcilleştirerek yetiştirmeye başlamışlardır. Yaşanılan bu gelişmelerle birlikte insanların yerleşik hayata geçtikleri düşünülmektedir.
Doğaya yabancı olan insanoğlu mevsimsel şartlara ayak uydurarak uygun tekniklerle kendi yiyeceğini üretmeye başlamış ve ilk tarım toplulukları da bu şekilde ortaya çıkmıştır. Tarım toplumunun ortaya çıkışının MÖ 10.000 yılına kadar dayandığı radyo karbon tarihleme yöntemleri ile kesin bir şekilde doğrulanmıştır.
İnsanoğlu yıllar içinde yemeklerin lezzetli ve besleyici olmaları amacıyla yiyecekleri birbiriyle karıştırarak değişik yemek yapma tekniklerini de öğrenmiştir. Pişirme teknikleri toplumların gelenek görenekleri ve çevrelerinden etkilenmeleri ile şekillenerek gelişmiştir. Böylece ülkelere, milletlere özgü yiyecekleri hazırlama, pişirme, yeme şekilleri ve sanatı oluşmuştur.
Kültürün maddi unsurlarından birisi olan yeme-içme, toplumların geleneklerine, göreneklerine ve değerlerine, o toplumun teknolojik ve ekonomik özgürlüğüne göre farklılık göstermektedir. İnsanların acıkması ve açlığını gidermek için yemek yemesi genel bir biyokimyasal olay iken, bu açlığını nasıl ne zaman ve ne yiyerek gidereceği antropolojik dolayısıyla da kültürel bir olgudur.
Dünyada sosyal, kültürel, dini ve ekonomik yönden birbirinden farklı; değişik coğrafya ve iklimde yaşayan çok sayıda topluluk bulunmaktadır. Her toplumun sayılan bu farklılıklarından dolayı değişik beslenme ritüelleri vardır.
Bazı topluluklar tükettikleri yiyecek çeşitleri veya yemek yeme şekillerine göre tanımlanmıştır. Örneğin; Çinliler "pirinç tüketen" bir toplum olarak algılanmaktadır.
Toplumdan topluma hatta aynı toplumda yöreden yöreye değişen bu farklılıklar, o toplumun yemek kültürü ve mutfak kültürünü oluşturmaktadır. Yemek kültürü; neyin yendiğini değil, onun neden nasıl bir süreçte, kimler tarafından ve nasıl tüketildiğini ifade eder. Mutfak kültürü ise, yiyeceğin oluşturulma sürecine, maddi kültür ürünlerine ve pişirme yöntemlerine odaklanır. Mutfak kültürü, yemek kültürü ifadesinden daha sınırlı bir anlama sahiptir.
Yemek kültürü, besinlerin en temel halinden başka hallere ve şekillere bürünmesine sebep olan içerisinde tarih ve insanla bağlantılı bilim dallarını da içeren sanat denilen olguyla beslenip büyüyen ve temelinde insan, toplum, çevre ve sosyal olgulardan oluşan geçmişten günümüze geçirdiği safhaların bir yansımasıdır ve insanlara kalan mirastır.
Mutfak kültürünün tarihsel süreci incelendiğinde; mutfakların, toplumların gelenek ve görenekleri, sosyo-kültürel özellikler, refah durumları gibi etmenlere bağlı olarak birbirlerinden farklı gelişim evreleri geçirdikleri görülmektedir. Bir toplumun mutfak kültürü, içinde yaşanılan coğrafi şartlara, tarımsal özelliklere, sosyo-ekonomik durumlara, dinsel inançlara, sosyal ve etnik farklılıklara, eğitim düzeylerine ve diğer toplumlarla olan ilişkilerine göre biçimlenmiştir.
Coğrafya değiştikçe yemeklerin ve yemeklere ait kültürün biçimlerinin ve formlarının da farklılaştığı görülmektedir. Toplumların ekonomik yapıları ve bu yapıların şekillendirdiği gündelik yaşam mutfağın temel belirleyicisidir.
Toplumların diğer toplumlarla giriştikleri mücadeleler ve göçler de mutfak kültürünün belirlenmesinde etkili olmuştur.
Yeme-içme alışkanlıklarında göçebe ve yerleşik olmaktan kaynaklı farklılıklar görülmekte ve bu durum da mutfak kültürünü önemli ölçüde etkilemektedir. Örneğin; göçebe olarak yaşayan hayvancılığın geliştiği toplumlarda beslenme ağırlıklı olarak et ve süt ürünleri odaklıdır ve bu ürünlerin daha sonra da kullanılabilmesi için uygun saklamaya koşulları geliştirilmiştir.
Bu haliyle, mutfak kültürü hem kullanılan malzeme hem de tariflerin yapılıp sunulduğu bölge ve sınıfa göre gündelik hayatın ve toplumsal yapının bir çeşit yansımasıdır. Yemek ve kültür arasında bir etkileşim söz konusudur. Bunlar:
. Kültür ne yiyeceğimizin temel belirleyicisidir,
. Kültür öğrenilmiştir. Yani yeme içme kültürümüz küçük yaşlarda edinilir ve edinildikten sonra uzun süre devam eder.
. Yiyecekler, kültürün kapsayıcı bir parçasıdır.
Bu noktada kültür ve yemek arasında kolay değişmeyen bir bağlantı olduğu görülmektedir. Bu haliyle insan, sosyal olarak yaşadığı toplumun etkisi altında olduğundan yaşadığı toplumun yemek ve beslenme anlayışına sahiptir.
Yemeğin bireysel nitelikteki temel fonksiyonunun yanında toplumsal nitelikte olan fonksiyonları da bulunmaktadır. Bu fonksiyonlar kültürden kültüre göre farklı anlamlar ifade edebilir. Yemeğin, "statü simgesi olarak yemek", "dostluk, arkadaşlık, iletişim simgesi olarak yemek", "paylaşma simgesi olarak yemek", "festivaller, ziyafetler ve eğlence aracı simgesi olarak yemek", "törenlerin simgesi olarak yemek", "toplumsallaştırma simgesi olarak yemek", "ailenin yüceltilmesi simgesi olarak yemek", "turizm yoluyla simgeleştirilen yemek" şeklinde farklı farklı fonksiyonları olduğunu söylemek mümkündür.
Yemek kişiler arasında hiyerarşinin bir göstergesidir. Örneğin; havyar ve bayat ekmek gibi. Havyar, elit, yüksek, üst sınıfa ait bir yiyecek iken; bayat ekmek ve çorba tüketmek insanın alt sınıftan olduğunun bir göstergesi olarak algılanmaktadır. Yiyeceğin fiyatı ne kadar yüksek olursa onu tüketen kişinin asilliği ve sınıfı da o kadar yükselmektedir. Eskiden de yiyecek efendi ve köleyi ayırt edebilmek için kullanılan bir sınıflama idi. Tüketilen lüks yiyecekler efendiye, daha mütevazi yiyecekler ise kölelere atfedilmiştir.
Keza yemek arkadaşlık, dostluk ve bir iletişim aracıdır. İnsanlar yemek masasında toplanarak bir araya gelmekte, sosyal bir ortam oluşmakta, dostluklar pekişmekte, sorunlar konuşulmakta, mutlu olaylar birlikte kutlanmaktadır. Bu haliyle, ziyafetler, yemek odaklı etkinlikler aynı zamanda bir eğlence aracıdırlar ve insanların sosyal ihtiyaçlarını karşılarlar. Dolayısı ile her toplum, belli ritüellere ve törenlere katılarak zamanının bir parçasını yemeğe ayırmaktadır. Bu anlamıyla yemek, aynı zamanda toplumsal bütünleşmenin ve yardımlaşmanın da araçsallaştırılmış bir halidir.
Eğlenceler, dost meclisi sohbetleri, misafir ağırlama, düğün, nişan, adak, bayram kutlamaları, dinsel törenler gibi sosyal olgular yemek kültürüyle bir arada gelişerek toplumda bir iletişim ağının oluşmasına katkı sağlamaktadır. Dolayısı ile yemek kültürü karın doyurmanın da ötesinde yüzyıllardır törenlerin, dinsel merasimlerin, düğünlerin, eğlencelerin, ölümlerin, festivallerin ve pek çok toplumsal ritüellerin vazgeçilmez öğelerinden birisi olmuştur.
Öte yandan günümüzde küreselleşme, iletişim teknolojisindeki (akıllı telefonlar ve internet kullanımının artması), biyo-teknolojideki gelişmeler (GDO’lu gıdaların üretimi), gıda teknolojisindeki gelişmelere bağlı olarak yiyeceklerin seri üretiminin yapılması, gıdaların küreselleşmesi (fast-food gıdaların yaygınlaşması), aile kurumunda meydana gelen değişiklikler (geniş aileden çekirdek aileye geçiş), modernizmle birlikte kadının çalışma hayatında aktif olarak yer alması gibi büyük değişimler de yiyeceklerin ve dolayısıyla yemek kültürünün değişimine neden olmaktadır.