Herhangi bir ziyaretten dönüşte veya yolda, sinemada bir dostumuza rastgeldiğimizde, hal hatır sorduktan sonra ayrılırken: "Bize de buyurun, kesinlikle bekleriz, ziyaretinizi rica ederiz, her vakit evdeyiz, uğrarsanız çok kıvanç duyarız." Gibi söz ve cümleler, bir tanıdıkla karşılaşmamızda, merhaba, bonjur, bonsuvar, günaydın der gibi onu selâmlamak için kullanılan nazikâne söz ve davranışlardan hiç bir farkı yoktur.
Bu tarzdaki hoş, fakat diplomatik ve yapmacık cümleler harcamakla bir dostumuzu hiç bir zaman davet etmiş olmayız. Çok, çok Fransızların da görkemli bir şekilde anlatış dedikleri gibi biz de davet ediyor rolü yaptığımız ahbabımızı, bu şekildeki içten olmayan sözlerimizle kibarca atlatmış oluruz ki, olağanüstü bir zorunluluk olmadıkça bu gibi cümleler harcamaktan çekinmekliğimiz gerekir.
Ciddî ve gerçek davetler ancak gün ve üstelik saat saptayarak yapılmalıdır. Bu bakımdan bir dostumuzu veya dostlarımızı yemeğe davet ettiğimizde gelecekleri günü saptayacağımız gibi, gelecekleri saati de hemen saptamamız zorunluğu vardır. Aksi halde, davet edilen kimseler, gelecekleri saati bilmediklerinden kararsız ve zor bir duruma düşecekleri gibi konuklardan birinin hiç beklenmedik bir saatte gelmesiyle de, konuğa çıkacak bir şekilde giyinmemize, üstelik evdeki hazırlıklarımızı tamamlamamıza engel olacaklarını unutmamak gerekir. Davetlilerce de önemle gözönünde tutulması gereken önemli bir nezaket kuralı vardır. O da davete uyma imkânı olmayan hallerde, davetlinin özrünü bir iki gün önceden davet edildiği yere bildirmesi niteliğidir. Konuklar şunu bilmelidirler ki, bir davette ev sahip veya sahibesini en fazla sıkan konu, davet ettikleri kimselerin sofrada boş kalmış iskemle ve takımlarının görünüşüdür. Bu bakımdan bir davetli her hangi bir nedenle davete katılamayacak ise, özrünü bir iki gün önceden çok nazikâne bir şekilde bildirerek affmı rica etmesi gerekir. Aksi halde ev sahip ve sahibesinin mahcup olmalariyle davetin tatsız geçmesine neden olurlar.
|