Türk Kahvesi Hakkında
Kültürümüzde kahve, özel bir yere sahiptir. Ramazanda da, iftardan sonra gecenin ilerleyen saatlerinde lokum eşliğinde kahve içme geleneği bulunur.
Osmanlı’da en makbul kahve, evde kavrulup çekilen ve mangal külünde pişirilen kahveymiş. Buna, “kül kahvesi” de denirmiş. Kahve, 1827 yılına kadar tahta dibeklerde veya tahta demir karışımı aletlerde öğütülürmüş.
1827 yılında, tüfekçi ustalarından Selim adlı bir sanatkar, kahve değirmenini icat etmiş ve kahve evlerde de öğütülmeye başlanmış.
Türk kahvesi eskiden “okkalı” olarak adlandırılan ve kenarlara doğru genişleyen kulpsuz ya da küçük kulplu fincanlarda içilirmiş.
Buna göre kahve, ocaktan askılı tepsi içinde gelirmiş. Kahvenin yanında ise, üçte ikisi doldurulmuş bardakta su bulunurmuş.
Ehlikeyf önce suyu içermiş. Bu, ağızdaki diğer tatları ve aromaları yok etmek içinmiş.
Bardakta bırakılan birkaç damla su kahvenin üzerine dökülür ve kısa bir süre sonra da kahve höpürdetilmeye başlanırmış.
Osmanlı Dönemi’nde kahve o kadar önemsenirmiş ki, sarayda cariyelere doğru kahve yapma dersleri bile verilirmiş.
Kahveye farklı aromalar kazandırmak için, yasemin, amber, karanfil ya da kakule de katılırmış.
