Püskülü ben olayım Mısır
THY Skylife
Çocukken her mevsimin kendine özgü bir kokusu, tadı, hatta sesi vardı... Karanlık kış gecelerinde burnumu kar tadında cama dayayıp, bozacının geçişini biraz da korkuyla seyrettiğimi hatırlarım: "Bozaaaa"... O yüksek perdeden evimizin içine dek gelen sesi hâlâ kulaklarımda çınlar. Yazın gelişi de sokaktan gelen seslerden belli olurdu biraz. "Domates, patlıcaaaan" ya da "Dolmalık
biber geldi hanııım"a aldırmaz, "Dondurma kaymaak"ın peşinde koşardım. El arabasına koyduğu kaynar
kazanlarıyla sokak sokak gezen
mısırcının yarattığı heyecan da başka türlüydü elbet. "Çocuğa bir
sütlü
mısır" derdi annem. Yeşil
mısır yapraklarına sarılan sıcacık kaynamış
mısır, bol bol tuzlandıktan sonra minicik elime tutuşturulurdu. Ha, tabii bir de közde
mısır ile sinema girişlerinde görüp de tutturduğum patlamış
mısırlar vardı. Günahlarını almayalım, onların tadı da başka güzeldi. Bugün hâlâ yazın geldiğini,
mısırcıların sokaklarda arabalarıyla sökün etmesinden anlarım. Sarı sarı tanelerini dayanılmaz bir iştahla mideye indirirken de yüzyıllar önce onu Yenidünya'dan taa buralara getirmeyi akıl eden Kolomb'a teşekkür ederim, taa içimden. Am
erika kökenli olan
mısır, buğdaygiller ailesinden. 'Samanlı' ve 'küçük taneli' diye tanımlanan tahılların tersine, büyük taneli, kalın saplı, sık dizili tanelerle donanmış bir tahıl. Mısırın yabani olarak yetişen ilk türü bilinmiyor. Ancak bu tahılın yapısal özellikleri Meksika'daki yüksek yaylalarda kendiliğinden yetişen kimi buğdaygillerde bulunuyor. Mısır, Eskidünya'nın tarımla ilgilenen toplulukları tarafından bilinmeden önce Orta ve Güney Am
erika'da yetiştiriliyormuş. Bugün dünyadaki toplam
mısır üretiminin yarısı, Am
erika'da yapılıyor. Kolomb öncesi Am
erika kıtasında, Aztekler ve Toltekler tarafından yetiştirilen
mısır, bu halkların da başlıca besin kaynağıymış. Mısır daha sonra ABD'nin güneyindeki Kızılderililer, Guatemala'daki Mayalar, Kolombiya'daki Çibçalar ile Peru'daki İnkalar ve Keçuvalar tarafından da hızla benimsenmiş. Peru'da, Kolomb öncesi döneme ait mezarların çoğunda
mısır kalıntıları bulunmuş. Kökeni MÖ 4000 veya 6000 yıllarına kadar uzanan bu '
mısır uygarlığı'nı Eskidünya, 1400'lü yılların sonunda keşfetmiş.
Kolomb'un İspanya'ya dönerken Am
erika'dan getirdiği
mısır, 15. yüzyılda Asya'ya ve Akdeniz'in kuzeyindeki ülkelere, 16. yüzyılda da Batı Afrika, Hindistan ve Çin'e götürülmüş. Türkiye'ye Kuzey Afrika yoluyla Mısır ve Suriye üzerinden geldiği ve bu nedenle bu değerli tahıla '
mısır' adı verildiği sanılmakta. Türkiye'den Orta Avrupa ülkelerine yayıldığı bilinen
mısıra, Fransa'da İspanya buğdayı, hintdarısı gibi isimlerin yanı sıra, Türk buğdayı denmesinin sebebi de bu olmalı. Mısır, Türkiye'de en fazla Karadeniz Bölgesi'nde yetiştiriliyor ve en çok da burada tüketiliyor. Karadeniz insanının yaşamının önemli bir parçası
mısır. Her evin bahçesinin bir tarafı
mısır tarlası. Ve o tarlanın diğerlerinden ayrıcalıklı, belki birazcık da kutsal bir tarafı var. Nasıl olmaz? Karadenizlilerin bütün bir sene ekmeklerini yaptıkları,
yemeklerine kattıkları, pişirip yedikleri, h
ayvanlarına yedirdikleri başlıca besin maddesi,
mısır. Belki de bunun için çocuklarına bakar gibi bakıyorlar
mısırlarına. Ekiyorlar, daha iyi yetişmesi, bire üç-dört vermesi için toprağını havalandırıyorlar.Ona zarar verecek otlardan, böceklerden korumak için ilaçlıyor, temizliyorlar.
Sonra çocukları büyüyünce, boylarını aşınca, meyvelerini elleriyle topluyorlar. Onların gözünde öyle değerli ki
mısır, onu saklamak için özel ambarlar yapmışlar tam da evlerinin yanı başına, öğütmek için de değirmenler. Mısırın ekmek haline getirilmesiyse epey zor bir iş. Toplanan ve kurutulan
mısır koçanlarının üzerindeki
mısır taneleri koçandan ayrılıyor. Ayrılan bu taneler, bir değirmene götürülüyor ve burada öğütülerek
mısırunu haline geliyor. Elde edilen bu
mısırunundan artık
mısır ekmeği yapılabilir. Bu kadar uğraştan sonra yapılan
mısır ekmeği, hem sağlıklı hem de verilen zahmete değecek lezzette oluyor. Mısırunu Am
erika'da peksimet, bazı Avrupa ülkelerindeyse lapa ve pasta yapımında da kullanılıyor. Mısırlar tarladan toplandığında, gülüyor bütün yüzler. Tazecik
mısırları
yemek için geceleri ateşler yakılıyor,
kazanlar kaynatılıyor. Ateşin başında oyunlar oynanıyor, sohbetler ediliyor. Ateşin aydınlattığı yüzler gülüyor, çünkü hasat zamanı bitti. Artık, ektiklerini biçtiler. El emekleriyle, özenle yetiştirdikleri ürünlerini yiyorlar, yediriyorlar.
Ve daha da önemlisi onlar için, h
ayvanlarını besliyorlar bu
mısırla. Alın teri dökerek yetiştirdikleri
mısırlarıyla, günlük hayatlarında en az onun kadar yaşamsal değeri olan h
ayvanlarını besliyorlar.Bugün dünyada,
mısır hâlâ çok değerli ve yerleşmiş bir
mısır kültürü var. Belki ilk yetiştirildiği, belki de en çok yetiştirildiği yer olmasından dolayı Am
erika, tadına doyulmaz bir
mısır kültürüne sahip. 'Popcorn' (patlamış
mısır) ve daha sonra ortaya çıkmış olsa da
mısır cipsleri, bugün pek çok kişinin vazgeçilmezlerinden. Film seyrederken bir taraftan da atıştırdığınız, koca karton kutuların içindeki
mısırların sinema keyfine ayrı bir tat kattığı şüphesiz. Çocukluğu
muzun kış gecelerinde sıcacık sobanın başında
mısır patlatan büyükannelerimiz masalların yanında eşsiz bir tat sunardı. Bugünse patlamış
mısır makineleri ve büyük ekran televizyonlarımız var. Bu yeni moda 'popcorn'lar eskisi kadar tat vermese de, sokak satıcılarının sattığı altın dişli
mısırların tadı da kokusu da hâlâ eski kıvamında...
* Prof. Dr. Metin And, Türkiye Bilimler Akademisi üyesi.