THY Skylife
Anadoluda orkidenin toprak altındaki kök yumrularından elde edilen toza ve bununla yapılan içeceğe salep denir. Salep içeceğini Türklerin icat ettiği söylenir. XI. yüzyılda İbn-i Sina el-Kanûn fit-Tıb adlı eserinde salebe geniş yer vermiştir. Salep XV. yüzyılda yazılan tıp kitaplarında da yer almıştır. Sultan I. Ahmed döneminde yazılmış bir risalede padişah macununun ana maddeleri arasında salep de sayılmıştır.
Tıbbi amaçlarla kullanılan salep, XVII. yüzyıldan itibaren bir kış içeceği olarak karşımıza çıkar. XVIII. ve XIX. yüzyıllarda pekmez, bal veya şekerle tatlandırılır; zencefil, tarçın, gül suyu veya çiçek suyu eklenir; bazen üzerine bir parça kuru kaymak konulurdu.
Kahve kadar kalıcı bir alışkanlığa dönüşmese de salep XVII. yüzyılda Türkiyeden İngiltere ve Fransaya yayılmıştır. 1730lardan sonra Londrada salepçi dükkânları (saloop houses) açıldı. XX. yüzyılın ortalarında Birleşik Krallıkın bazı bölgeleri dışında salep çaya veya kahveye yenik düşmüştür.
Boza ise başta darı irmiği olmak üzere çeşitli tahıllar, su ve şekerden üretilen ve kış mevsiminde tüketilen bir içecektir. Bilinen en eski Türk içeceklerindendir. Türkçe boza kelimesi eski Osmanlı toprakları, Orta Asya, Orta ve Kuzey Afrikanın da içinde yer aldığı geniş bir coğrafyada kullanılır ve 20den fazla dile girer. Boza hakkındaki en eski kayıt bir Uygur hekimi tarafından yazılan ve Moğol hükümdarına sunulan 1330 tarihli beslenme kitabındadır. İkinci kayıt ise 1333 tarihli İbni Battuta Seyahatnamesidir. Ünlü gezgin, Deşt-i Kıpçak bölgesini anlatırken bozadan Türklerin içtiği bir şıra olarak bahseder. İstanbulun yerlisi bozayı dükkânda satarken Arnavutlar kış gecelerinde sokaklarda satardı. Seyyar bozacılar bozayı mani söyleyerek satar ve kış gecelerini şenlendirirdi. İstanbulun birçok mahallesinde bu gelenek bugün de devam eder. Neredeyse tüm Balkan ülkelerinde, Türkiye, Kırgızistan ve Kazakistanda boza sevilerek tüketilir. Geleneksel olarak üzerine tarçın serpilir ve leblebi konularak içilir.
|