Kutsal Kitaplarda Ekmek
İnsan ve Ekmek
Bursa Büyükşehir Belediyesi
Musevilik, Hıristiyanlık ve İslam Kültüründe de ekmeğin özel bir yeri vardır. Kutsal kitaplarda ekmekten söz edilmektedir. Museviliğin kutsal kitabı Tevratta Göç bölümü anlatılırken (12:8-9 ve 12:34te) ekmekten söz edilir. Metine göre Tanrı(Yahve/Yehova) İsrailoğullarını yurtlarından edip, kovdukları için Mısırlılara kızar ve her Mısırlı ailenin ilk çocuğuna felaket yağdırır. Burada Museviler atlanır, onların çocuklarına bir şey olmaz. Bu nedenle Museviler buna şükran göstermek için Musevilerin en büyük erkek çocukları kelime anlamı üzerinden geçme, atlama olan Pesah bayramı arifesinde oruç tutar. Bayramda ise özel olarak hazırlanan hamursuz matsa/matzoh ekmeği yenir. Bunun nedeni Musevilerin yeniden çıkıp, anayurtlarına dönerken vakitleri olmadıkları için yolda pişirdikleri ekmekler mayasızdır. Buradaki hamursuz kelimesi mayasız anlamında kullanılır. Bu ekmek bir bağlamda özgürlük ve kurtuluşun simgesi olarak da Musevilik inancında yer bulmaktadır. Bazı yorumlar da ise ekmeğin mayasız olmasının temelinde Tanrıya olan inancın saflığı simgelenmektedir. Yine Tevratta Levitikus (2:11de) Musevilerin hem Fısıh bayramı, hem yılbaşısında, hem de Tanrıyı düşündükleri diğer kutsal günlerde sadece mayasız, yatsı ekmek yenilir. Tevratta, Çıkış Bölümü, 16/1-6da şöyle demektedir: Ve İsrailoğullarının bütün cemaati, çölde Musaya karşı ve Haruna karşı söylendiler ve İsrailoğulları onlara dediler ki: Keşke Mısır diyarında et kazanları başında oturduğumuz zaman, doyuncaya kadar ekmek yerken Rabbin eli ile ölseydik, çünkü bütün bu cemaati açlıkla öldürmek için bizi bu çöle çıkardınız
Ve Musa dedi: Rab size akşamleyin yemek için et ve sabahleyin doyuncaya kadar ekmek verdiği zaman, bileceksiniz. Çünkü kendisine karşı söylenmelerinizi Rab işitiyor ve biz neyiz? Söylenmeleriniz bize karşı değil, fakat Rabbe karşıdır. (Çıkış Bölümü, 16/1-6) Adak ekmekleri eski zamanlarda Kudüsteki tapınakta her Sept günü Tanrıya adanan, İsrailin on iki oymağını simgeleyen on iki kutsal ekmektir.
Hıristiyanlık inancında ise ekmek önce İsanın doğduğu yer ile gündeme gelir. İsanın doğduğu Beytüllahm İbrani dilinde ekmek evi anlamındadır. Ayrıca ise bir samanlıkta doğduğu için de buğday ve ekmek ile ilişkilendirilir. İsada ekmeği sıkça kullanır. O dönemdeki en büyük sorunlardan biri açlıktır. Ve o bölge Roma denetimi altındadır. Ve çiftçiler ürettikleri ürünün dörtte birini Romalılara vermek zorundadır. İsa önce bu konuyu gündeme getirir ve günlük ekmeğini (psanis quotidianus) Tanrıdan ister: Tanrım bize günlük ekmeğimizi veriniz Artun Ünsal, Nimet Geldi Ekine isimli kitabında Massimo Montanarinin Avrupada Yemeğin Tarihi kitabında İsayı ekmekle özleştirdiğini, Montanarinin kitabından şu alıntı ile belirtir: İsa ekmeğin asıl özüdür. Bakire Meryemin rahmine ekilmiş, onun etinde mayalanmış, çektiği eziyetlerle yoğurulmuş, mayasını oluşturan fırında pişmiş ve kutsal ev sahibinin inananlara hergün sunulduğu kiliselerde olgunlaşmıştır.
İncilin Krallar bölümünde İsanın mucizelerinden söz edilirken Tanrının sözcüsü birgün çölde beş ekmek ve 2 balıkla tam 5000 kişiyi doyurdu ve 12 küfe ekmekte arttı, der. Ayrıca İsa konuşmalarında Ben yaşamın ekmeğiyim. Ben cennetten inen ekmeğim. Her kim bu ekmeği yerse sonsuza kadar yaşayacaktır. demektedir. İsanın son yemeğinde de ekmek yerini alıur, ekmeği bölüp havarilerine dağıtır alın, yiyin bu benim bedenimdir der.
Hıristiyanlarca vaftizden sonraki ikinci önemli sakrament (kutsal işaret, ayin yada sır) ise Efkaristiya yada ekmek ayinidir. Efkaristiya da vaftizle aynı içeriğe sahiptir; İsanın mistik bedeniyle ve kiliseyle bütünleşme anlamı taşır. İsanın bedeni ekmekle, kanı da şarapla özdeşleştirilir. Son yemekte olduğu gibi: Sonra eline ekmek aldı; şükredip ekmeği böldü ve onlara verdi. Bu sizin uğrunuza feda edilen bedenimdir. Beni anmak için böyle yapın.. dedi. Aynı şekilde yemekten sonra kâseyi alıp şöyle dedi: Bu kâse sizin uğrunuza akıtılan kanımla gerçekleşen yeni antlaşmadır. (Luka, 22:19-20) Pavlus da İsanın bedeninden yemeyi ve kanını içmeyi sadece bir anma olarak düşünmez. Buna mistik bir içerik verir. Bu ayinde ekmek yiyip şarap içerek tanrı ile birleşilmiş olur. Pavlus buna dayanarak Mesih içimizdedir der.
Tanrıya şükrettiğimiz şükran kâsesiyle Mesihin kanına paydaş olmuyor muyuz? Bölüp yediğimiz ekmekle Mesihin bedenine paydaş olmuyor muyuz? Ekmek bir olduğu gibi biz de çok olduğu muz halde bir bedeniz. Çünkü hepimiz bir ekmeği paylaşıyoruz
(1. Korintliler, 10:16-17) İncilde Eski Antlaşmada, Kâhinliğe Atanma bölümünde ekmek ile ilgili şu metinler geçmektedir: (Lev. 8:1-36) 2-İnce buğday unundan mayasız ekmek, zeytinyağıyla yoğrulmuş mayasız pideler, üzerine yağ sürülmüş mayasız yufkalar yap. 23 Huzurumdaki mayasız ekmek sepetinden bir somun, yağlı pide ve yufka al. 31-32 Harunla oğulları göreve atanırken kesilen koçun etini kutsal bir yerde haşlayacaksın. Haşlanan eti ve sepetteki ekmeği Buluşma Çadırının giriş bölümünde yiyecekler. 34 Atanmaları için kesilen kurbanın etinden ya da ekmekten sabaha artan olursa, yakacaksın. Bunlar yenmeyecek, çünkü kutsaldır.
Bu arada Bizans kilisesindeki Kutsal Akşam Yemeğinde mayalı, Roma kilisesinde ise mayasız ekmek kullanılıyordu. Ortodokslar için maya, Kutsal Ruhu simgeler. Ortodokslar Katolikleri bu nedenle Rahmetten nasibini almayanlar olarak nitelediler.
Kuran-ı Kerimde de ekmekten sözedilmektedir. Yusuf suresi, 111 (yüzonbir) âyet olup 1,2 ve 3. âyetler Medinede, diğerleri Mekkede inmiştir. Sûrenin başından sonuna kadar Yusuf Peygamberden bahsedildiği için bu adı almıştır. Kuran-ı Kerimde Yusuf suresinin 36.ncı ayeti içinde ekmek geçmektedir. Ayet şöyledir: Ve dehale meahüs sicne feteyan kale ehadühüma innı eranı asıru hamra ve kalel aharu innı eranı ahmilü fevka rası hubzen tekülüt tayru minh nebbina bi tevılih inna nerake minel muhsinın Günümüz Türkçesi ile ise şu anlama gelmektedir: Zindana onunla birlikte iki delikanlı daha girdi. Birisi dedi ki: Rüyada kendimi şarap sıkarken gördüm. Öteki de dedi ki: Ben de başımın üstünde ekmek taşıdığımı, kuşların da ondan yediğini gördüm. Bize bunun yorumunu haber ver. Çünkü biz seni iyilik edenlerden görüyoruz.
Medinede inen Maide (Ziyafet, Sofra) Suresi 112. ve 114. Ayetlerinde de ekmekten ve yemekten söz edilmektedir: 112. Ayet şöyledir: İz kalel havariyyune ya ıysebne meryeme hel yestetıyu rabbüke ey yünezzile aleyna maidetem mines sema kalettekullahe in küntüm müminın Anlamı şöyledir: Hani havârîler Ey Meryem oğlu İsa, Rabbin bize gökten, donatılmış bir sofra indirebilir mi? demişlerdi. O, İman etmiş kimseler iseniz Allahtan korkun cevabını vermişti. 114.Ayet te ise şöyle denir: Kale ıysebnü meryemellahümme rabbena enzil aleyna maidetem mines semai tekunü lena ıydel li evvelina ve ahırina ve ayetem mink verzukna ve ente hayrır razikıyn Şu anlama gelmektedir: Meryem oğlu İsa, Ey Allah (c.c) ım! Ey Rabbimiz! Bize gökten bir sofra indir ki; önce gelenlerimize (zamanımızdaki dindaşlarımıza) ve sonradan geleceklerimize bir bayram ve senden (gelen) bir mucize olsun. Bizi rızıklandır. Sen rızıklandıranların en hayırlısısın İslamda Hz. Muhammed Mukaddes insan olan, yerin ve göğün bereket işareti olan ekmeğe hürmet ediniz demektedir. Ekmeğin özel bir yer tuttuğu kültürlerde fırıncılık da önemli bir yer tutmaktadır. İslam dininde Cebrail (AS) Adem(AS)e unu öğüterek ekmek yapmayı öğretmiştir: Bu nedenle de fırıncılar Adem(AS)ı Pir olarak kabul ederler. İslam Peygamberi Hz.Muhammed (SAV) devrinde Medinede yaşayan Amr Bin Ümranı da ikinci Pir olarak sayarlar.