Kırkağaç Yemek Kültürü
Kırkağaç Belediyesi
Manisa Kırkağaçın kendine özgü ve oldukça zengin bir yemek kültürü vardır. Yemeklerin bir çoğuna başka yörelerde rastlamak imkansızdır. Mutfağa hakim olan yağ, tabiatıyla zeytinyağıdır. 0 kadar ki Kırkağaçta sabah kahvaltısında bile zeytinyağı hazır ve nazırdır. Hele içine domatis suyu (domates salçası) katılıp da, kızarmış ekmek banmanın tadına doyum olmaz. Ayrıca belli mönüler, geleneksel olarak belli gün ve zamanlarda yenir. Örneğin Kırkağaç Bazarı (Perşembe) akşamları özellikle Gulak Çorbası ve Güveç yenir. Yanına da elbette ki Kaymaklı kadayıf yakışır. Mevsim ilkbahar ise, höşmerim de olabilir. Yine Ramazan bayramlarında kıyı, baklava, şekerleme, diple gibi tatlılar yapılır. Kurban bayramları daha telaşlı geçtiği için, tatlının ağırlığı biraz daha azdır. Buna karşın o nefis kurban eti töresel olarak ilk gün kavurma olarak soframızdadır. Hemen arkasından kuyruk helvası gelir. İlk gün akşamı genellikle Kemikli Et yemeği yenir. İkinci gün Garın-Gumbar ve Ciğer günüdür. Üçüncü gün ise Suranın tadına doyum olmaz. Bazı ailelerde ikinci gün yemekleri ile üçüncü gün yemekleri yer değiştirebilir.
Düğün yemekleri de belli bir düzen içinde ikram edilir. Keza düğün yemekleri konusunda ustalaşmış ünlü aşçılar bulunur. Düğün yemekleri içinde çorba, nohut, keşkek, pilav ve topalak vazgeçilmez demirbaşlardır. Duruma ve mevsime göre bunların yanına sebze, sarma, zerde, hoşaf ilave edilir. Karıştırma yemeği, düğünün ertesi günü gelinin yeni evine alışması için planlanan bir tören havasında geçer. Burada bütün aile yemeğe iştirak eder. Yemek kaşıklanırken herkes kendi kaşığı ile diğerinin kaşığının altından vurarak kaşıktakilerin dökülmesine neden olur. Sonra da diğerleri ona mukabelede bulunur. Yemek kahkahalar arasında sürer gider. Böylece gelinin yeni evindeki ilk gün yemeği neşe içinde geçmiş olur. Bu da gelinin yeni evine ısınması için sıcak bir ortam hazırlamış olur.
Hacı yemeklerine de yine düğün yemeklerine benzeyen bir mönü hakimdir: Topalak, keşkek, nohut, paça, aşure veya tel kadayıf. Lale Çamında gözleme, büyük Çamda mutlaka susamlı simit, yaprak sarması, et yemeği ve höşmerim yenir.
Eve gelen misafirlere çay, kahve gibi reçel ikram edilirdi. Evin hanımı, hünerine göre gül veya portakal, turunç, sakız kabağı gibi sebze ve meyvelerden reçeller hazırlardı. Misafir geldiğinde bir tepsiye, hazırlanan bu reçellerden biri konur, reçel tabağının yanında iki su bardağı bulunurdu. Bu bardaklardan birine yarısına kadar su konur, diğerinde ise reçel kaşıkları bulunurdu. ikram edilen kişi boş bardaktaki kaşıkla beğendiği reçelden bir miktarı alıp ağzına götürür. Sonra kaşığını yarıya kadar su dolu olan bardağa koyardı.
Bir de yakın komşulara dağıtılan yiyecekler vardır. Bunlardan biri taze bulgurdu. Yaz sonuna doğru ovadan gelen buğday öncelikle kaynatılır ve yakın komşulara dağıtılırdı. Yanında ceviz ile tadına doy olmazdı. Bu bulgur hayırı idi ve buna Yıl Yemekliği denirdi. Ölenlerin ne zaman öldüğü, doğanların ne zaman doğduğu bu yıl yemekli ile anılırdı. Yani bir çeşit milattı. Bulgur sonra kurutulur ve kabuğu çıksın diye biraz ıslatıldıktan sonra dibeklerde dövülürdü. Bu dövme işlemi komşuların da katılımı ile imece usulü yapılırdı. Sonra tekrar kurutulur, sonra kepeği savrulur ve bulgur taşında yarılırdı .
Bir diğer benzer uygulama tarhana için geçerlidir. Yine her evde yaz sonuna doğru yıllık tarhana hazırlanır, sonra temiz örtülerin üzerine yayılarak veya büyük bakır sinilerde taraça gibi genişçe bir yerde güne kurutulurdu. İşte o tarhana ilk yapıldığında sıcak sıcak üzerine yoğurt dökülerek komşulara dağıtılırdı. Kalan tarhana tekrar yoğurtla yoğrulurdu. Tarhana teknede yoğrulurken futbol topu büyüklüğünde 3-4 parça kadar topak hazırlanır ve her birine isim verilirdi: Gün doğdu, Yel battı, Poyraz Esmesin vs. gibi. Bu, güneş çıksın, rüzgar olmasın, böylece tarhana toz toprak olmadan kurusun anlamındaydı. Ertesi sabah, ceviz iriliğinde topaklar oluşturulur ve güneşte kurumaya bırakılır. İşte o gün, bir gün önce taze tarhana gönderilen komşular Tarhana Dökmeye gelirlerdi. Onlar geldiklerinde o parçalar da kabuk tutmaya yüz tutmuşlardır. Gelenler tarhanaları açarlar. 0 sırada topakların içleri henüz nemlidir. Buna Tarhananın Karnını Yarmak denir. İki avuç arasında ovalanacak kıvama gelmişse, üstü tepsermişse, yani kurumaya yüz tutmuşsa yaygıya veya tekneye konur ve ovalanır. Tarhana kalburu teldir ve un kalburundan biraz daha seyrektir. Karınca başı denen büyüklük teki parçalar bu kalburun altına geçer Bu ovalama, eleme işi böyle sürüp gider, Üstteki iriler bir tas kalana kadar elenir. Son kısmın mevsimin ilk tarhana çorbası pişirilir.
Eski zaman mutfaklarının geleneksel bir Yemek Adabı vardı. Özellikle akşam yemeklerinde bütün ailenin mutlaka sofra etrafında birlikte olmasına özen gösterilirdi. Bu adeta ailenin bütünlüğünü sembolize ederdi. Yemeğe elbette ki evin babasından önce başlanılmaz. Evin büyüğü yemeğe Besmele ile başlar. Yemekten önce büyükler konuşmazlar ve konuşturulmazlar. Üzücü şeyler yemek sonrasına bırakılır. Yani Yemek burundan gelmemelidir. Yemek Allah Nimetidir, ona saygılı olunması gerekir. Bu nedenle sofrada konuşulmaz. Sofrada konuşan çocuk ve gençleri büyükler Sus, şeytanın boğazına gider diye uyarırlardı. Kaşıklar takırdatılmaz. Herkes kendi önünden yer. Artık yemek bırakılmaz. Sofradan ailenin büyüğü Allah Halil İbrahim bereketi versin, Allah olmayanlara da versin dedikten sonra kalkılır. Sofrada geğiren Estağfurullah der.
Eve misafir geldiğinde mutlaka yemek teklif edilir. Bu, ev sahibinin misafirperverliğinin bir ifadesi olup, misafir nasibi ile gelir diye düşünülür. Misafir istemese bile, ev sahibi tatlı, yayan, kuru soğan, Allah ne verdi ise birlikte yiyelim diye ısrar eder. Yemeğe ev sahibi başlar, konuktan önce sofradan kalkmak ona saygısızlık olarak algılanır. Yemek sonuna tatlı, arkadan kahve ikramı geleneksel bir uygulamadır.
Kırkağaçta "Gadefci Dükgenleri" Kırkağaçın yemek zevki deyince, hele hele Gaymalı Gadef deyince özel bir parantez açmak gereğine inanıyoruz. Çünkü Kırkağaçın kadayıfçı dükkanları, öyle bilinen pasta hane, tatlıcı gibilerine hiç benzemez. Çünkü orada sadece kadayıf imal edilir ve satılır. Kadayıf dışında satılan tek tatlı tahin helvasıdır. Halen yaşamlarını sürdüren bu çok özel dükkanlara çevre ilçelerden bile sırf kadayıf siparişi için gelenler olur. Çünkü başka bir yerde kaymaklı kadayıf yapan dükkanlar yoktur. Şimdi gelin, bir Gadefçi Dükgeni'ni yakından tanıyalım:
Bu dükkanların ortasında, taze kadayıfın hazırlanması için kullanılan, yerden bir metre yükseklikte, yuvarlak bir ocak vardır. Bu ocağın üzerinde, çapı yaklaşık 2 m. kadar olan, kalaylanmamış bakır bir sini bulunur. Kadayıf için irmikten hazırlanan sıvı, altında delikleri bulunan özel bir kaba doldurulur. Kadayıfçı parmakları ile tıkadığı delikleri yavaşça serbest bırakınca, o sıvı deliklerden kızgın bakır tepsiye akmaya başlar. Kadayıfçı sıvı dolu kabı, tepsinin ortasından başlayıp, birbirini kesmeyen daireler çizerek dışa doğru tepsi üzerinde gezdirir. Böylece taze tel kadayıf elde edilmiş olur.