|
|
AV VE AVCILIK |
|
vardar
Şef Aşçıbaşı
Kayıt: 09.02.2007
Mesajlar: 394
|
Kısa URL: https://ml.md/lc12239
Gönderme Tarihi: 25.Şub.2007
2,099 defa indirildi / yazdırıldı
|
Yabanî hayvanları, kuş ve balıkları, canlı ve cansız olarak ele geçirmek için yapılan işe avcılık denmektedir.
Avcılık genellikle «kara avcılığı» ve «su avcılığı» diye ikiye ayrılırsa da ikincisine daha ziyade «balıkçılık» denir.
Çok eski çağlarda av, insanlarca besinlerini temin etmek için ve yabanî hayvanların zararlarından korunmak için yapılırdı. O çağlarda insanlar avladıkları hayvanların postlarından da kendilerine elbise yaparlardı. Zamanla bu hayvanlardan bazıları evcilleştirildi. İnsanlar tarım işlerine el attılar. Böylece medeniyet ilerledikçe avcılık bir geçim vasıtası olmaktan yavaş yavaş çıktı ve zamanla bir spor ve eğlence oldu.
Öldürücü bir spor olduğu için birçok kimse avlanmaktan hoşlanmaz. Avcılığı sevenlerin de, bu sporda asıl hoşlandıkları taraf, hayvan öldürmekten çok, av hayvaniyle aralarında geçen mücadeledir. Avcının hayvandan üstünlüğü aklıyla elindeki silâhıdır.
Her ne kadar hiçbir hayvan kurşunun öldürücü etkisinden kurtulamazsa da hayvanların da kendilerine göre üstün oldukları taraflar vardır. Herşeyden önce hemen hemen bütün hayvanlar insanlardan daha hızlı koşarlar, İnsandan çok daha iyi koku alırlar. Gözleri daha kuvvetlidir. Çok uzaktan ve insandan daha iyi görürler. Üstelik av alanlarının girdisini çıktısını, kendi yerleri olduğundan insandan çok daha iyi bilirler. İnsanlar ne de olsa avlanacakları yerlerin yabancısıdırlar.
Birçok kimse, avlanma vesilesiyle av alanındaki bitki ve hayvanların özelliklerini 1 tabiatın güzelliklerini görmek, incelemek fırsatını bulduğu için de avcılığı sever.
Yaban ördeği, keklik gibi kuş avlarında, hızlı davranıp, avı kaçırmadan tam vaktinde ateş etme zevki vardır. Üstelik bu spor insanın refleksini kuvvetlendirir.
TÜRKLERDE AVCILIK
Eski çağlarda Türklerde avcılığın büyük önemi vardı. Avcılık gençlerin savaşa hazırlanmalarında büyük bir yer tutardı. Av, bir çeşit antrenmandı. Avlar, kement, ok, daha sonraları da tüfekle yapılırdı. Bazan av hayvanının bulunmasında, bazan da vurulan avın getirilmesinde tazı ve zağar gibi köpeklerden, şahin, doğan, sungur, tavşancıl gibi ava alıştırılmış kuşlardan yararlanılırdı. Osmanlı Türkleri'nde de avcılığa büyük önem verilirdi. Başta padişahlar ve şehzadeler olmak üzere hemen bütün devlet büyükleri avcılıkla ilgilenirlerdi. Padişahlar ava çıktıklarında gecelemek için av köşkleri yaptırmışlardı. Av eğlenceleri günlerce sürerdi. Devlet büyükleri arasında padişah Orhan I'in büyük oğlu Süleyman Paşa bir sürek avında av kovalarken ölmüştür. Murat I ve Yıldırım Bayezit, yanlarında 5-6 bin kişiyi bulan bir kalabalıkla ava çıkarlardı. Yıldırım Bayezit'in Niğbolu Sava-şı'nda esir ettiği ve sonradan serbest bıraktığı Fransız şövalyeleri için tertiplediği av gösterisine (tarihlerin yazdığına göre) 7.000 doğancı, 6.000 zağarcı katılmış; köpeklere canfesten çullar örtülmüş, parslara mücevherli tasmalar takılmıştı. Avcı lakabıyla tanınan Mehmet IV, 20-30 bin kişilik avlar tertipler, bu avlara saray kadınları da katılırdı. Büyük sürgün avları şeklinde yapılan bu avlara istanbul'da genellikle Kâğıthane, Üsküdar ve Sarıyer yakınlarında çıkılırdı. Büyük avlar için de Çorlu, Çatalca, Karıştıran ve Lüleburgaz'ı içine alan Istrancalar Bölgesi'ne gidilirdi. Doğancıbaşı av sırasında padişahın yanında bulunur, her av getirdiğinde padişahtan bahşiş alırdı.
AV HAYVANLARI
Av hayvanlarının sınıflandırılması kesin değildir ve oldukça değişiktir. Genellikle şöyle sınıflandırılır.
Büyük av hayvanları: Geyik, karaca v.b.
Küçük av hayvanları: Sülün, keklik, tavşan v.b.
Dağ av hayvanları: Çahhorom, dağ keçisi v.b.
Su av hayvanları: Kaz, ördek, bağırtlak v.b.
Kıyı av hayvanları: Çulluk, çulluk palazı, büyük kervançulluğu v.b.
Kürklü av hayvanları: Susamuru, tilki, kokarca v.b.
Gündüz yırtıcıları: Akbaba, doğan, aladoğan v.b.
Gece yırtıcıları: PuLukuşu, baykuş v.b.
Kargagiller: Saksağan, kuzgun, karga, ekinkargası v.b. Bu arada av hayvanlarını sadece «büyük av hayvanları» ve «küçük av hayvanları» «tüylü av hayvanları» diye ikiye ayıran başka bir grup da vardır. Bu kimselerin tasnifine göre bütün kuşlar tüylü hayvanlara, geyik, kurt, tilki ve benzerleri de kıllı hayvanlar tasnifine girmektedir. Ortaçağ'da Almanya'da geyik, sülün gibi bazı av hayvanlarını avlamak sadece kişizadelere yâni asillere mahsustu. Bundan ötürü bu hayvanlara «üstün av hayvanları» denilirdi. Herkesin avlanmasına izin verilen karaca, tavşan, tilki ve benzerlerine de «aşağı av hayvanları» denilirdi.
AV USULLERİ
Çok eski çağlarda av hayvanları tuzak kurularak tutulurdu. Daha sonraları köpeklerle, doğan, şahin gibi evcilleştirilmiş yırtıcı kuşlarla takip ettirilerek tutulurdu.
Tilki, karaca gibi hayvanlar için de birçok kişinin yanında özel surette yetiştirilmiş köpeklerin de bulunduğu atlı ve yaya olarak katıldığı sürek avları yapılırdı. Bu avlarda hayvanlar uzun zaman takip edilerek yorgun düşürülür, sonra etrafı çevirilerek kolayca yakalanırdı.
AV SİLÂHLARI
Zamanla ateşli silâhların icade-dilmesiyle eskiden beri alışılagelmiş avcılık şekilleri baştan başa değişti.
Eski çağlarda insanlar besinlerini sağlamak, sırtlarını örtmek için avlanırlarken ya tuzaklar, kurar veya ağaç sırıklar, taştan baltalar, mızrak, kargı, lobut, ok gibi ilkel silâhlardan yararlanırlardı.
Avcılıkta ateşli silâhların kullanılmaya başlanması Haçlı Seferleri'nden sonradır. Bu alanda kullanılan ilk silâh çakmaklı tüfekler olmuştur.
Av silâhları savaş silâhlarına benzemekle beraber onlardan çok daha hafiftir. Av tüfekleri, namlularının durumuna göre kırma ve sabit namlulu olmak üzere ikiye ayrılır.
Kırma tüfekler: Bu tip tüfeklerin namluları katlanabilir. Kırma tüfeklerin taşınması daha kolay olduğu gibi sabit namlulu tüfeklerden daha emniyetlidirler. en çok kullanılan hakikî av tüfeği «çifte» denilen iki namlulu tüfeklerdir. Bunların «horozlu» ve «gizli horozlu» olmak üzere iki çeşidi vardır. Horozlu tüfeklerin kurulu olup olmadıkları kolayca anlaşıldığından bazı avcılar bu çeşit tüfekleri tercih ederler. Gizli horozlu tüfekler ise otomatik olarak kurulur. Kullanışlı tüfeklerdir.
Kırma tüfeklerin tek namlulu olanları da vardır.
Sabit namlulu tüfekler: Bunlar tek namlulu, çifte veya üç namlulu olurlar. Tek namlulular genellikle yivli olurlar. Bunlar vahşî av hayvanlarının avlanmasında kullanılır. Sabit namlulu tüfeklerin mermileri namlunun içine değil, özel haznesine doldurulur. Otomatik av tüfeklerinin haznesi beş fişek alır ve bunları sırayla atar.
Bir de piyade tüfeğine benzeyen karabinalar vardır. Bunlar büyük hayvanların avında kullanılır.
Namluları üst üste olan çiftelere «bindirme» denir. Üç namlulu av tüfekleri de yurdumuzda «bindirme» diye anılır. Bindirme tüfekler kuşlar ve küçük av hayvanları için kullanılır. Av tüfekleri, çoğunlukla yivsizdir; ama yivlileri de vardır. Yivsiz av tüfeklerinin namlu çapları piyade tüfeklerine göre çok yüksektir. Bu tüfeklerde özel av fişekleri kullanılır. Av fişekleri, sağlam mukavvayla madenden yapılmış bir kovandan ibarettir. Fişeğin alt kesiminde bulunan madenî kısma barut doldurulur. Merminin asıl ateşleme düzeni buradadır. Üstteki karton bölüme de saçmalar doldurulurVFîşek namluya sürülüp de ateşlendiği vakit patlayan barut, saçmaları hızla ileri püskürtür.
Av fişeklerinde kullanılan saçmalar bilye biçiminde yuvarlak kurşun taneciklerinden ibarettir. Bunların büyüklüğü avlanılacak hayvanın cinsine göre değişir. Genel olarak, küçük hayvanlar için küçük saçmalar kullanılır. Bu yüzden kovana daha çok saçma sığar. Böylece küçük hayvanlar için kullanılacak saçmalar daha çok olur ve atış noktasında daha çok yayılarak hayvana isabet imkânını çoğaltır. İri hayvanlarda hem hedefi büyük olduğundan, hem de darbenin öldürücü olabilmesi için daha iri çaplı saçmalar kullanılır. Av fişeği bir defa kullanıldıktan sonra atılmaz. Kovana yeniden barutla kapsül konduktan sonra yeni baştan saçma doldurulur ve kullanılır.
Piyade tüfeğine benzeyen yivli av tüfekleri yırtıcı ve büyük av hayvanlarında kullanılır. Bu gibi avlarda tüfeğin üstüne özel bir dürbün takılarak daha sağlam bir atış imkânı sağlanır. Tehlikeli hayvanların avında, vücuda girdiği zaman parçalanarak derin yaralar açan «dumdum kurşunu» kullanılır.
KAZASIZ AVCILIĞIN ESASLARI
Avcılık çok defa ölümle sonuçlanan kazalara yol açan bir spordur. Avcılığa merak eden bir kimsenin herşeyden önce elindeki tüfeğin öldürücü bir silâh olduğunu aklından çıkarmaması lâzım gelir. Sonradan yerine getirilmesi mümkün olmayan kayıplara uğramamak için aşağıdaki şartları gözetmek kâfidir:
a) Bütün tüfekleri daima dolu farzetmek gerekir.
b) Otomobile, eve, çadıra girerken mutlaka tüfeğin mekanizması çıkarılmalıdır. Hiç değilse mekanizma açılmalıdır. Tüfek kırmaysa, mutlaka kırılmalıdır.
c) Namlunun tıkalı olmamasına dikkat edilmelidir.
d) Tüfek öyle bir şekilde taşınmalıdır ki namlu daima kontrol altında tutulsun.
e) Tüfek, av hayvanından başka hiçbir hedefe çevirilmemelidir.
f) Tüfek boşaltılmadan bir kenara bırakılmamalıdır.
g) Tüfekle ağaca veya benzeri bir yere tırmanılmamalıdır.
h) Sert ve düz yüzeylerle su yüzlerine ateş edilmemelidir.
AV HAYVANLARI NESLİ
Ateşli silâhların keşfinden sonra ve bir zamanlar boş olan yerlerin meskûn hâle gelmesiyle av hayvanları nesli günden güne azalmaya başlamıştır; Birçok av neslinin yok olması ve bazı av nislinin de yok denecek kadar azalması üzerine birçok memlekette, av üretme yerleriyle av koruma alanları meydana getirilmiştir. Son yıllarda yurdumuzda da bu yolda tedbirler alınmaya başlanmıştır.
AV ÜRETME YERLERİ:
Bu alanların kurulmasında amaç, av hayvanlarının üretilmesi olduğundan gerektiğinde bu yerlerde üretilen hayvanlar dışarıya salıverilir. Yurdumuzda bu amaçla 6 «Av üretme yeri» kurulmuştur. Bunların en eskisi Belgrat Ormanı'n-dakidir. 1958 yılında İstanbul'da Bahçeköy Örnek Devlet Orman İşletmesine ait bu ormanda kurulan bu alanın genişliği 100 hektardır. Burada karaca ve sülün üretilmektedir. Öbür beş alan da şöyle sıralanmaktadır:
Uludağ'da (Bursa) - Uludağ Ormanı'nın Karabelen Bölge Merkezi'nin güneybatısındadır. 84 hektarlık bu yerde daha çok karacanın üretilmesine çalışılır.
Abant'ta (Bolu) - 1964 yılında kurulmuş olan bu alan Yağba-san mevkiindedir. 210 hektarlıktır. Türlü hayvanın üretilmesine çalışılır.
Kızılcahamam'da (Ankara) - Soğuksu Millî Parkı içindedir. Geyik ve karaca üretilmektedir.
Yedigöller'de (Bolu) - 1967 yılı sonlarında kurulmuş olan bu 25 hektarlık alanda geyiklerin üretilmesi düşünülmüştür. Ancak burada, bugüne kadar pek geniş bir faaliyet gösterilmemiştir.
Düzlerçam'da (Antalya) - 1967 yılında Düzlerçam Devlet Orman İşletmesi alanı içinde kurulmuştur. 30 hektarlıktır ve burada alageyiğin üretilmesine çalışılmaktadır.
AV KORUMA ALANLARI:
Buraları av üretme yerlerine benzerse de daha geniş alanları kaplar. Buralarda hayvanların yaşama şartları sağlanır. Serbest olan hayvanlar tabiî yaşayışlarını sürdürürler. Bu yerlerde avlanmak kesinlikle yasaktır. Bölge yırtıcı ve zararlı hayvanlardan korunur. Göç mevsimi göz önünde tutularak av hayvanlarının çiftleşmeleri bu alanlarda alışkanlık hâline getirilmeye çalışılır. Türkiye'de av koruma alanı ilk defa 1966'da Antalya'da Düzler-çam'ı Örnek Orman İşletmesi'n-de kurulmuştur. 6.000 hektarlık olan bu alanda yabankeçisi mevcuttur. Birkaç alageyiğin varlığı da tespit edilmiştir. Bundan gayrı Trakya Demirköy Orman İşletmesi'nin Koruman-bayırı Ormanı av koruma alanı olarak ayırılmıştır. 15.000 hektarlık bu alanda karaca ve geyik vardır.
Konya'nın Bozdağ, Nuşad ve Ballık dağlarında 42.000 hektarlık bir av koruma alanı kurulmuştur. Burada da muflon yaban koyunu vardır.
AV KANUNU
İnsanlar, önceleri, pek bol olan kara hayvanlarını, balıkları, kuşları avlamak hususunda sınır koymamışlardı. Ama av hayvanlarından bazılarının hızla azalmaya başladığı görülünce onal-tıncı yüzyıldan beri avcılığı düzenlemek zorunda kaldılar. Hele av hayvanlarının üreme mevsimlerinde avlanılmalan katî surette yasak edildi. Avlanmanın sosyal ve ekonomik hayattaki önemi arttıkça, her memleket, kanunlarına avlanmayla ilgili hükümler koydu.
Yurdumuzda da bu yolda alınmış tedbirler vardır. Hâlen yürürlükte olan kanun 1937 yılında kabul edilmiş olan «Kara Avcılığı Kanunu»dur. Bu kanuna göre kurt, vaşak, çakal, sırtlan, pars, kaplan, yılan, kaplumbağa ve karga her mevsimde avlanabilir. Yaban keçisi, zerduva, kokarca, sincap, sansar, susamuru, ceylân, gelincik, porsuk, kunduz, tavşan, tilki, karaca, dağ keçisi ve ayı avı nisan, mayıs, haziran ve temmuz aylarında yasaktır. Dağ koyunu, dağ keçisi, geyik, karaca yavruları, yarasa, kirpi, turaç, evcil kumrular, kerkenez, çalıkuşu, guguk kuşu, ağaçkakan, çobanaldatan, dişi sülün, yabantavuğu, bülbül, çekirge kuşu, kırlangıç, leylek, puhu, baykuş, sığırcık avı ise tamamen yasaktır.
Su hayvanlarının avlanması da kanunla kayıtlandırılmıştır. Balıkların yumurtlama mevsimlerinde, hastalık zamanlarında, avlanılmalan yasaktır. Bunların dinamit, trol, zıpkın gibi maddelerle avlanması suçtur. Kara ve su avcılığı için bulunulan yerin mülkiye âmirinden izin tezkeresi alınması gerektir. Av tezkeresi olmayanların avlanması yasaktır. Av tezkeresi olanların şehir, kasaba, köy içleri, resmî makamlarca yasaklanmış yerlerde, özel mülkiyete dahil avlanma yerlerinde, orman idarelerinden izin alınmadan ormanlarda avcılık yapmak yasaktır.
|
|
AV VE AVCILIK Tarifleri Diğer Konular
|
|