Hint Mutfağı
Murat Belge
Konu Hint mutfağı olunca baharattan söz etmemek imkansız çünkü. Baharat bu mutfağın temelini oluşturuyor. Farklılığı, özelliği burada. Aynı zamanda, gene bu nedenle biraz monoton bir mutfak. Pişirme tarzları çok fazla değişmiyor: Osmanlı mutfağı gibi çeşitliliği yok...
Hint yemeği deyince akla köri gelir. Aynı şekilde "acı
yemekler"de gelir. Oysa bu da köri gibi, biraz abartılmış bir özelliktir. Çoğu kişi Hint yemeğini Avrupa' daki, özellikle de ingiltere'deki Hint lokantalarında tanımıştır. Bunların çoğu ucuz, dolayısıyla da düşük kalitededir. Bizde de bazı kebapçılar vardır hani, kaliteli et kullanmadıkları için kebaplarını acıya boğarlar. İşte Batı'daki ucuz Hint lokantalarının aynı yola başvurmasından kaynaklanır, Hint
yemeklerinin ille de çok acı diye tanınması...
Hindistan koca bir memleket, neredeyse bir kıtadır. Bölgeden bölgeye her bakımdan büyük farklar gösterir. Denebilir ki güneye indikçe
yemekler acılaşır. örneğin Madras'ınkiler böyledir. Müslüman Hint ve Pakistan mutfağı ile Moğol
yemekleri ise böyle değildir. Baharlı olmak ille de acı olmak değildir. Başarılı bir Hint yemeğinde ayrı baharların tatlarını, kokularını alabilmelidir insan. Diliniz
biberle kavrulduğunda bunu yapamazsınız. Acılık, baharatı değil,
biberi arttırmaktan gelir. Bir başka neden de, acılı şeylerin yemeğe ne zaman eklendiğidir. Kuzey
yemeklerinin çoğunda baharatın büyük kısmı önceden yağda kavrulur, yemeğin asıl malzemesi (et, sebze, her neyse) daha sonra konur. Böyle uzun bir pişme, acılığı azaltır. Güneyde ise
biberi sonradan atar, az pişirirler. Böylece acı maddeler diriliklerini korumuş olur.
Hint yemeği, birçok doğu ülkesinde olduğu gibi, "senkronik" bir
yemektir. Yani önce çorba, sonra et, sonra sebze gibi, bir sıra içinde yenmez. Birçok tabak, masaya aynı anda konur ve bir arada yenir. Bu değişik kaplardaki değişik tatta
yemekler ortak bir zeminde, pilav üzerinde birleşirler, önce pilavı alırsınız tabağınıza, sonra biraz et, biraz sebze, biraz
tavuk, ne varsa onları da alır yanyana korsunuz ve bir bundan, bir ondan tadarak yersiniz. Büyük bir ziyafet sözkonusu ise, bu işlem bir kaç kez tekrarlanabilir.
Hindistan'ın bölgesel farkları yanı sıra diller ve dinler arasında da dünyalar kadar fark var bu ülkede. Bunların arasında Hindular, Brahminler, Budistler ve Jainler h
ayvan öldürmez, h
ayvan yemezler. Bu nedenle Hindistan'da büyük bir "vejetaryen" topluluğu vardır. Belki bu yüzden, dünyanın en ilginç vejetaryen
yemeklerini Hintliler yapıyor. Bu arada bir de do
muz yemeyen Müslümanlar "var tabii. Böylece Hint mutfağında en az kullanılan et, do
muz eti. "Haram" sayılan do
muzun yanında, "Kutsal" inek de bir mesele. Gene de, Hindu olmayan yüzde yirmi
sığır eti yiyor ve bütün rakamların büyük olduğu Hindistan' da, bu yüzde yirmi Türkiye nüfusundan fazla; 200 milyona varıyor. Gelgelelim, inek kadar talihli olmayı başaramayan mandayı, çoğu Hindu da vicdan, azabı çekmeden yiyebiliyor. Koyun da Hindistan'da pek bulunmayan bir h
ayvan. Onun yerine
keçi var. Sıcaktan ve geri teknolojiden ötürü etin bekletilemediğini, taze
keçi veya manda etinin de sertlik derecesini düşünürseniz, niçin Hintlilerin etlerini çok uzun sürelerde pişirdiklerini kolayca anlarsınız. Ancak sonuç kötü sayılamaz. Böyle uzun uzun, ağır ağır pişen etler, kendilerine refakat eden çeşitli baharların tadım iyice emmiş oluyor. Aynı şey, şüphesiz
tavuk için de geçirli. Uzun süre tencerede pişmeyip de ızgarası yapılacak etler de, bu nedenle önceden marine edilir.Ve sonuçta lezzet yoğunluğu artar.
Balık ve başka deniz ürünleri tabii her yerde bulunmaz. Büyük şehirlere getirilirse de, asıl tüketildikleri yerler sahiller veya nehir kıyılarıdır. Bu kıyılar aynı zamanda
hindistan
cevizi ağaçlarıyla dolu olduğu için, bize çok yabancı gelecek bir yöntem, balığın
hindistan
cevizi
sütüyle pişirilmesi adet olmuştur.
TEMEL BESİN PİRİNÇTİR
Ülke iklimi sebze ve meyvenin her türlüsünün yetişmesi için elverişlidir. Bizim bildiğimiz bütün sebze ve meyvelerin yanında, bilmediğimiz çok çeşit de vardır. Bunlardan bazılarının adları da bizdekine benzer, örneğin "Badam" ne demektir diye pek düşünmeye gerek yoktur herhalde. "Khira", bizim hıyar'dır. Soğana "piyaz" derler. Turunçgil karşılığı kullandığımız "narenci" orada "
portakal"; nar da "arnar"dır. Fıstığa "pistaş",
patlıcana ise "ba'ican" derler. "Kıyma", "Kebap", "Tandır" kavramları onlarda da vardır.
Hindistan'da da yoksullar çok miktarda kuru
baklagil yer. Bunların genel adı "dal"dır. Bizim
nohut ve mercimeğimizin yanısıra, beyazlı sarılı birçok
mercimek çeşidi yetişir. Ne ki bizim kuru
fasulye yoktur onlarda.
Baklagilden de öte, temel besin
pirinçtir. Pirincin de çeşidi boldur, bunlardan yapılan pilavların da. Lapa haline getirmeden haşlanmış
pirinçle de bir
yemek yapılabilir, fırında da pilav pişirilebilir. Bazı pilavlara öğütülmüş
hindistan
cevizi serpilir. Genelde ise Hint pilavı oldukça zengin bir
yemektir. Himalaya eteklerinde yetişen, ince, uzun ve özel kokulu "basmati" pirinciyle yapılan safranlı sarı pilav gibi... Baharatın en pahalısıdır safran. Bir çiçeğin içindeki "stigma"dır aslı. Dolayısıyla bir çay kaşığını doldurmak için binlerce toplamak gerekir. Pahalı olmasının nedeni de budur. Buna karşılık, kendi ağırlığının birkaç yüz katı renk verebilir; hele hafifçe kavrulup sıcak
süt içinde yirmi dakika kadar bekletilirse. İşte bu safran, Hint pilavlarının o ünlü sarı rengini vermektedir. Bir çok baharatla pişen "pallau"lar, "biryani"ler de pilavların en görkemlileridir.
BAHARATLAR
Söylentiye göre, bine yakın farklı bahar bulunur ve kullanılırmış Hindistan'da. Ancak bunların arasında, aynı baharın çeşitli biçimleri de sayılıyor, örneğin boyotu'nun yaprağı, tanesi ve tozu ayrı yerlerde kullanılır. Kimyon bizdeki gibi tek tip değildir; tane ve toz hallerde sarı, beyaz ve siyah kimyonlar vardır. Baharların pek çoğunu Türkiye'de de bulmak mümkünse de, temel lezzet vericileri bulmanın imkanı yoktur. Bunların başında taze
zencefil gelir. Tozundan da, kurumuş yumrusundan da çok farklıdır taze
zencefil. Hintliler bunu genellikle
soğan ve
sarımsakla birlikte ezer ve yemeğe katılan lezzet verici olarak kullanırlar. Burada bulunamayacak bir ot da, taze kişniş yaprağıdır. Görünüşü tıpkı maydanoza benzeyen bu otun son derece kendine özgü bir tadı vardır ve girdiği her yemeği ilginçleştirir. Bir başka bulunmayan da, frenklerin "asafetida" dedikleri, Türkçe karşılığı "şeytan boku" olan garip bir yumrudur. Kokusu dehşetli kuvvetli olduğundan pek az miktarda kullanılır. Genellikle de kimyonla birlikte sebze
yemeklerine konur.
YEMEKLERİN ÇOĞU SULU TENCERE YEMEĞİDİR
Hint mutfağında kızartma, fırın ve ızgara vardır. Ancak
yemeklerin büyük çoğunluğu tencerede, sulu olarak pişer. Soğuk yenebilen
yemekler de azdır. Toz halindeki baharlarla tane baharların kullanılması Hint mutfağının temel ayırımlarından biridir. Çeşitli baharat bileşimlerinin hangi sırayla ve nasıl konduğu da önemlidir, örneğin, ilk başta yağı kızdırıp tane kimyonu atarak kızartmak mümkündür; ya da suyu konmuş bir yemeğe sonradan toz kimyon eklenebilir; yahut toz kimyon önce kuru bir tavada kavrulur, sonra yemeğe katılır. Bunların her birinden az çok farklı lezzetler elde edilir. Ancak bu ince ayrımlara rağmen Hint mutfağı, başka mutfaklardan çok daha ileri ölçüde baharata dayanır ve temel özelliği, tat ve koku bakımından keskinliğidir.
GÜMÜŞ VE ALTINLA YENEN YEMEKLER
Gerçek bir Hint yemeği pişirebilmek için "gii" dedikleri yağ kullanılmalıdır. Bu, bildiğimiz tereyağının arıtılmasıyla elde edilir. Yağ tavada eritilir, saydam sıvı bir kaba alınıp, tavada kalan
sütümsü artık atılır. Sıvı yağ ise bir iki dakika kaynatılmalı, sonra bir kavanoza aktarılıp, mümkünse bir kaç gün buzdolabında soğutulmalıdır. Yine Hint mutfağının temel malzemelerinden biri de "demir
hindi" (tamarind) dir. Bunun da sıkılıp süzülen suyu bazı
yemeklere ekşimsi bir tat vermek için kullanılır.
Hintli olmayanlara çok tuhaf gelecek bir gereç de "varak" yada "vark" denilen, incecik gümüş tabakalardır (altın da olabiliyor). Bunlar bazı et
yemekleri piştikten sonra, sıcak sıcak sofraya getirilirken üzerlerine konur. İncecik gümüş yada altın sıcak yemeğin biçimini alarak üstünü kaplar ve şölene katılanlar, resmen bu gümüşü ya da altını da
yemekle birlikte yerler. Bunun yemeğin tadında bir değişiklik yapmadığını eklemeliyim. O halde niçin konuyor? Bana sorarsanız mihrace görgüsüzlüğünden ve gösterişçiliğinden ötürü. Bir zenginlik simgesi olarak gümüş ya da altın yiyormuş adamlar...
GENEL BİR SINIFLANDIRMA
Şimdi, Hint
yemeklerinin genel bir sınıflandırmasına girelim. En çok bilinenlerden biri "korma"dır. Moğol veya Müslüman mutfağının tipik yemeğidir korma... Göçebe Moğollar Hindistan'a İran yoluyla geldikleri için, oranın bazı
yemek özelliklerini de getirmişlerdir. Bugün Hindistan'ın en incelmiş mutfaklarından biri olan Delhi mutfağı, Moğol, İran ve Hint özelliklerinin karışımından doğmuştur. "Korma", baharı zengin olup da acı olmayan bir
yemek türüdür, ördek,
tavuk,
kuzu,
sığır korması vardır. Kormanın özelliği, kullanılacak etin önceden, birkaç saat, kesilmiş ekşi
süt içinde marine edilmesidir.
"Köfte" ve "kebap" bizdeki adlarıyla bilinir. Hazırlanışları ve pişirilmeleri de temelde bizdekinden farklı değildir, ama Hintli oldukları ölçüde baharları çok daha fazladır.
"Vindalu" bir güney yemeğidir. Dolayısıyla çok daha acıdır. Kaz gibi yağlı etler bu yönteme daha uygundur. Vindalu'nun başlıca özelliği, baharat karışımına sirke katılmasıdır... "Molii" de bir başka güney yemeğidir. Bunu balıktan tavuğa bütün etlere,
yumurtaya,
patlıcana uygulamak mümkündür, özelliği Hindistan
cevizi
sütüyle pişmesidir. Soğan ve
sarımsak yağda kavrulurken, buna kıyılmış yeşil
biber, taze
zencefil ve zerdeçal katılır. En son
hindistan
cevizi de eklenince sos mey
dana çıkar. Et ya da sebze bu sosun içinde, hafif ateşte ve üstü açık pişirilir. Hafif bir pişme tarzı olduğundan, zor pişen etlerin genellikle önceden pişmiş veya haşlanmış olması gerekir.
"Fugat", "sambal" ve "çatney" iştah açıcı, biraz turşumsu yiyeceklerdir. Fugat pişirilerek, diğerleri pişirilmeden hazırlanır, özellikle sebze ve meyveler kullanılır. Endonezya'da da çok yenen sambal, genellikle çok keskin ve acıdır. Çatney'in ise tatlımtrak bir tadı vardır.
Çorba (şoorva) Hindistan'da çok zengin bir tür değildir. Bizdeki gibi,
yemek öncesinde değil, kuru
yemeklerin yanında yenir. En çok bilinen çeşidi de hayli
biberli olan "mulliga-tunni"dir.
EKMEKLERİ
Doğulu bir halk olarak ekmekleri de oldukça zengindir Hintlilerin. Çoğu mayasızdır. Gene çoğu, biçim, olarak bizdeki pidelere benzer. Buğdayın yanısıra,
mısır, arpa, hatta bazı
baklagil unlarından yapılan pideleri de vardır. Bunlardan yirmi santim kadar çapı olan "çapati", "tava" adını taşıyan bir çeşit tavada pişirilir, sonra ateşe tutulduğunda iki yanı da şişer. Gözyaşı damlası biçiminde bir pide olan "nan" (gene bizde de olan bir kelime) fırında pişirleen enfes bir ekmektir. Bir de
mercimek unundan yapılıp yağda kızartılan incecik ve kıtır kıtır "papadum"u saymak gerekir.
NE İÇERLER
Hintliler çeşitli şerbetler ve tabii çay içerler. Hint çayları kokusuz veya az kokulu, buna karşılık buruk ve kuvvetlidir. En başta gelen türleri "Assam" ve "Orange Pekoe" ile "Darjeeling"dir.